Matsuri Amamiya, annesinin yeniden evlenmesiyle birlikte kendini karmaşık bir ailenin içinde bulur. Üvey kardeşleri, herkesin tanıdığı ünlü üçüzlerdir: biri popüler bir şarkıcı, diğeri sporun yıldızı, bir diğeri ise dâhi bir öğrenci. Ancak dışarıdan kusursuz görünen bu üçlü, evin içinde sürekli kavga eden, birbirleriyle bağlarını koparmış halde yaşayan gençlerdir.
Matsuri, parçalanmış bu aileyi bir araya getirme hayali kurar. Sıcak kalbi ve sabırlı tavırlarıyla üçüzlerin arasındaki buzları yavaş yavaş eritmeye başlar. Küçük jestleri, aile yemeklerinde kurduğu köprüler ve kavgaları tatlı dille çözme çabaları sayesinde kardeşlik bağları yeniden filizlenir.
Tam her şey yoluna girmeye başlarken, üçüzlerden biri Matsuri’ye beklenmedik bir şekilde aşkını itiraf eder. Bu itiraf, Matsuri’nin kurmaya çalıştığı hassas dengeyi altüst etme tehlikesi taşır. Aile bağları mı ağır basacaktır, yoksa kalbinin sesi mi?
1980’lerin renkli ama bir o kadar da zor günlerinde, bir adamın kalbini sarsan ilk aşk hikâyesi, iki genç kadın otobüs rehberinin kaderleriyle kesişir.
Bir yanda hayat dolu, neşeli ve hayallerine sıkı sıkıya bağlı Ji-young, diğer yanda olgun, sorumluluk sahibi ama içinde kırılganlıklar taşıyan Mi-sook vardır. İkisi de otobüslerde yolculara rehberlik eden genç kadınlardır. Bir gün, tesadüfen aynı adamla yolları kesişir: saf, umut dolu ve ilk aşkını arayan Hyun-woo.
Hyun-woo’nun hayatına girmesiyle, bu üç gencin dünyası değişir. Ji-young ona aşkın heyecanını ve özgürlüğünü tattırırken, Mi-sook ona sadakatin, fedakârlığın ve derin bir sevginin ne demek olduğunu gösterir. Ancak Hyun-woo’nun kaderi, yalnızca birini seçmek değil, her iki kadının da hayatında unutulmaz bir iz bırakmaktır.
Arka planda ise 1980’lerin gençliğinin parıltısı vardır: diskolarda çalan şarkılar, renkli moda, ilk maaş heyecanı, hayallerle dolu günler… Hepsi kahkahalar, dostluklar ve gözyaşlarıyla harmanlanır.