COVID sonrası dönemde dünya yavaş yavaş iyileşmeye çalışırken, yepyeni bir tehlike insanlığı tehdit etmeye başlar: "Next" adlı gizemli bir ilaç. Başlangıçta enerjiyi artırdığı ve zihni berraklaştırdığı söylenen bu ilaç kısa sürede bağımlılığa yol açar. Fakat asıl korkunç etkisi çok sonra ortaya çıkar: ağır psikoz, halüsinasyonlar ve acımasız cinayetler.
Şehirdeki şiddet olaylarında ani bir artış yaşanırken, soğukkanlı ve zeki bir dedektif olan Prap, olaylar arasında bir bağlantı olduğunu fark eder. Her kurbanın geçmişinde "Next" adlı ilacın izleri bulunmaktadır. Fakat bu sadece başlangıçtır.
Araştırması derinleştikçe Prap, ilacın sıradan bir sokak uyuşturucusu olmadığını, devletin ve büyük ilaç şirketlerinin de bu işin içinde olduğunu keşfeder. Toplumun en savunmasız kesimleri üzerinde yapılan yasadışı klinik deneyler, medyada karartılan bilgiler ve silinmiş geçmişler… Tüm ipuçları karanlık bir komploya işaret eder.
Prap artık sadece bir suçun değil, küresel bir akıl sağlığı krizinin, etik dışı bilimsel araştırmaların ve yozlaşmış bir sistemin peşindedir. Gerçekle yüzleşmeye hazır mıdır?
Hayatın kıyısında, çaresizlik içinde çırpınan yüzlerce insan…
Hepsinin ortak noktası: borç, umutsuzluk ve bir çıkış yolu arayışı.
Bir gün, gizemli bir kişi onlara tuhaf bir davetiye uzatır. Teklif nettir:
"Çocuk oyunları oynayacaksınız. Kazanırsanız, hayatınız değişecek."
Ancak kimse, bu masum oyunların arkasında ölümcül bir kural olduğunu bilmemektedir.
Her aşamada hayatta kalanlar büyük ödüle bir adım daha yaklaşırken, kaybedenler… hayatlarını kaybeder.
Renkli kostümler, devasa oyun alanları ve mekanik maskelerin ardında yatan korkunç sistem; sadece bir oyunu değil, insanlık değerlerini, adaleti ve vicdanı test eder.
Bu sadece bir hayatta kalma mücadelesi değil — bu, sistemin dışına itilmişlerin sessiz çığlığıdır.
Misa, hayatı boyunca başkalarının gölgesinde yaşamıştır. En yakın arkadaşına sonsuz bir sadakatle bağlanmış, kocasına ise sorgusuz sualsiz güvenmiştir. Ancak bir gün, en büyük iki güvencesinin eşi ve en yakın arkadaşı gizli bir ilişkisi olduğunu öğrenir. Bu ihanetin yıkıcı etkisiyle yaşanan bir olay sonucu Misa hayatını kaybeder.
Ama bu son değildir.
Misa, gözlerini açtığında kendini on yıl öncesine, her şeyin henüz başlamadığı zamana geri dönmüş halde bulur. Artık hayatının kontrolünü eline almayı, bir figüran değil kendi hikâyesinin başrolü olmayı kafasına koyar. Ve yeni planı nettir: İhanet eden eşini ve arkadaşını zorla birbirleriyle evlendirecek, böylece birbirlerinin gerçek yüzleriyle yüzleşip hayat boyu mutsuz olacaklardır.
Yeni hayatında, kariyerine daha fazla odaklanmaya karar verir. Çalıştığı şirkette karizmatik ve ketum yönetmeniyle yolları kesiştiğinde ise, intikam planları kadar kalbinin de değişmeye başladığını fark eder. Yönetmen ona sadece destek olmakla kalmaz, aynı zamanda Misa’nın kendisini tanımasına, gerçek arzularını keşfetmesine yardım eder.
İntikam ve ikinci şans arasında kalan Misa, geçmişin gölgesinde mi yaşayacak yoksa kendi ışığını mı seçecek?
Sang Zhi, yıllar önce abisinin arkadaşı olan Duan Jiaxu'ya çocukken karşılıksız bir şekilde âşık olmuştur.
Onların hikâyesi, Sang Zhi'nin liseli bir genç kız, Duan Jiaxu'nun ise kibar, olgun ve nazik bir üniversite öğrencisi olduğu yıllarda başlar.
Ancak zamanla yolları ayrılır; Duan Jiaxu başka bir şehre taşınır, Sang Zhi ise büyür ve o çocukluk hissini göğsünde saklı tutar.
Yıllar sonra kader onları aynı şehirde yeniden bir araya getirir. Artık Sang Zhi üniversite öğrencisidir ve Duan Jiaxu yetişkinliğin sorumluluklarıyla boğuşan bir adam...
Ancak bu karşılaşma, geçmişin tozlu hatıralarını yeniden canlandırır. Eskiden tek taraflı olan o saf bağ, şimdi olgunlaşmaya ve gerçek bir aşka dönüşmeye başlar.
Zorluklar, kuşak farkları, aile baskıları ve hayatın getirdiği sorumluluklar bu ikilinin önünde birer engel gibi durur. Ancak aralarındaki bağ; anlayış, saygı ve zamanla filizlenen bir sevgiyle derinleşir.
Sang Zhi, artık sadece abisinin küçük kız kardeşi değil; kendi ayakları üzerinde duran, sevdiği adamla hayatın anlamını arayan bir genç kadındır.
Duan Jiaxu ise geçmişte kaybettiklerini onunla telafi ederken, kalbinin huzuru Sang Zhi’de bulduğunu fark eder.
Zhanghe döneminin onuncu yılında, imparatorluk sarayı karışıklıklarla çalkalanırken, tahtın varisi olan Asi Veliaht Prens Xia Qiguang, disiplinsizliği ve itaatsizliği nedeniyle başkentten uzaklaştırılır.
Cezalandırılmak yerine, bilgeliğiyle tanınan bilge Mo Wang’ın öğrencisi olarak dağlardaki inziva okuluna gönderilir.
Amacı, siyaset ve savaş sanatıyla birlikte karakter terbiyesi almaktır.
Ancak Xia Qiguang’ın bilmediği şey, hocası Mo Wang’ın aslında ölü zannedilen efsanevi general Mo Qingchuan olduğudur.
Qingchuan, geçmişteki ihanetten ve düşen kahramanların şerefini geri kazanmaktan sorumlu tutulmuş, kimliğini gizleyerek hayatta kalmıştır.
Artık görevini gölgelerden sürdürmektedir.
Başlangıçta kibirli ve başına buyruk olan Qiguang, zamanla hocasının bilgeliği, soğukkanlılığı ve geçmişte verdiği mücadelelerden etkilenir.
Mo Qingchuan ise bu genç veliahtta, yıllar önce uğruna savaştığı değerleri yeniden görür.
İkili arasında saygı ve sadakate dayalı güçlü bir bağ oluşur.
Birlikte, imparatorluk sarayında gizlice büyüyen ihanetin izini sürer, düşmüş kahramanların onurunu geri kazanmaya ve halkı korumaya ant içerler.
Ancak bu yol, fedakârlıklar, ihanetler ve kaderle dolu zorlu bir mücadeledir.
Hem bir öğrenci hem bir lider olarak büyüyen Xia Qiguang, sonunda kendi halkı için savaşmaya ve ülkesinin geleceğini yeniden şekillendirmeye hazır hale gelir.
Song Xiaoyu, sıradan bir genç kadındır.
Fakat bir gün, bilinmeyen bir güç tarafından kendini gizemli bir senaryo dünyasının içinde bulur.
Bu dünya, klasik bir romantik trajediye aittir ve Xiaoyu bu hikâyede yalnızca gözyaşları ve acıyla hatırlanan, erkek başrol tarafından terk edilmeye mahkûm olan trajik kadın karakterdir.
Başta bu durumun bir rüya ya da kısa süreli bir halüsinasyon olduğunu düşünür.
Ancak ne zaman senaryonun dışına çıkmaya kalksa, kendini tekrar eden ölümcül sonlarla karşı karşıya bulur.
Kaçmayı denedikçe dünya onu tekrar tekrar başlangıca savurur ve her seferinde daha da kırılgan hale gelen kader iplikleri arasında sıkışıp kalır.
Onu bu yazgıya iten kişi ise, hikâyenin soğukkanlı ve hesapçı başrolü Nan Heng'dir.
Xiaoyu ondan kaçmaya çalıştıkça kader onu Nan Heng’e daha da yakınlaştırır.
Ancak zaman geçtikçe Xiaoyu, bu dünyanın sadece bir kurgudan ibaret olmadığını; karakterlerin "rol yapmadığını", kaderin gerçekten onları yönlendirdiğini fark eder.
Her bir karakter, önceden belirlenmiş bir senaryoya zincirlenmiş gibidir.
Xiaoyu ise artık yalnızca hayatta kalmaya değil, kendi hikâyesinin yazarı olmaya kararlıdır.
Kaderini değiştirmek için savaşacak, Nan Heng’in kalbindeki sırları ortaya çıkaracak ve bu döngüyü kırmanın bir yolunu arayacaktır.
Jiang Jun, ekonomi ve psikoloji alanlarında eğitim almış, zeki, azimli ve idealist bir kadındır.
Yıllarını yardım kuruluşlarında çalışarak insanlara yardım etmeye adamıştır.
Ancak babasının ani ölümüyle birlikte hayatının yönü değişir.
Merhum babasının son dileği doğrultusunda, Çin’in önde gelen yatırım şirketlerinden biri olan MH Yatırım’da çalışmaya başlar.
Bu yeni dünyanın kuralları, Jiang Jun’un alışık olduğu insani ve duygusal değerlerle çatışır.
MH Yatırım; acımasız rekabetin, çıkar ilişkilerinin ve güçlü olanın ayakta kaldığı bir arenadır.
Dahası, burada karşısına çıkan kişi, çocukluk arkadaşı Yuan Shuai olur.
Ancak Yuan artık eski dostu değildir — şimdi sert, disiplinli ve duygularını bastırmış bir yöneticidir.
Onun gözünde Jiang Jun bu dünyaya ait değildir ve başta onu yıldırmak için her yolu dener.
Fakat Jiang Jun’un zekâsı, psikoloji bilgisi ve sarsılmaz direnci bu acımasız ortamda kısa sürede parlamasını sağlar.
Çevresindeki entrikaları fark ettikçe hem kendi pozisyonunu sağlamlaştırır hem de iş dünyasında kendi etik değerleriyle ilerleyebileceğini kanıtlar.
Bu süreçte Yuan Shuai ile aralarındaki çekişme yavaş yavaş yerini eski dostluğa, ardından da bastırılmış duygulara bırakır.
İkili hem işte hem aşkta sınanırken, birlikte büyümeyi ve yeniden güvenmeyi öğrenirler
Chong Yang, karanlık ve efsanevi Yongye Kabilesi’nin bir üyesidir.
Sonsuz yaşamla lanetlenmiş ruhuna son vermek için kadim bir ritüel gerçekleştirir: "Noctrose" adında nadir bir çiçek eker.
Bu çiçek ancak ruh sahibinin ölüm dileği karşılığında açar ve açtığında onu sonsuz uykusuna götürür.
Ancak Chong Yang’ın umduğu ölüm gelmez. Noctrose bir türlü açmaz.
Tam da her şeyden vazgeçtiği bir anda karşısına Ji Nanxing çıkar Yan Kabilesi’nden lanetli bir kız. Onun bedeninde taşıdığı lanet, ancak Chong Yang ile evlenirse bastırılabilir; aksi takdirde, hem onun hem kabilesinin sonunu getirecektir.
Biri ölmek ister, diğeri yaşamak için savaşır.
İstemeden de olsa birbirlerine bağlanan bu iki yabancı, kaderin ördüğü ağda hem birbirleriyle hem de kendi içlerindeki karanlıkla yüzleşmek zorunda kalır. Zamanla, karşılıklı nefret yerini anlayışa, ardından kalpleri saran derin bir aşka bırakır. Ancak bu aşk, ölüme susamış bir adamla hayata tutunmaya çalışan bir kızın arasında ne kadar yaşayabilir?
Çiçek açacak mı, yoksa kuruyup iki yüreği birden yakacak mı?
Üç büyük krallığa bölünmüş bir dünyada, Zhao Krallığı'nın asi prensesi Jiang Taohua, baskıcı İmparatoriçe Lv’nün kontrolünden kurtulmak için Wei Krallığı’na yapılan bir evlilik anlaşmasıyla saraydan ayrılmak zorunda kalır. Ancak Wei, dışarıdan güvenli görünse de, içten içe politik karmaşaların, güç mücadelelerinin ve ihanetlerin göbeğindedir.
Taohua, sarayın soğuk duvarları arasında kaderine boyun eğmişken, sürpriz bir karşılaşma onun hayatının seyrini değiştirir: Şansölye Shen Zaiye.
Soğukkanlı, stratejik zekâya sahip ve geçmişi sırlarla dolu bu adam, Wei Sarayı’nın perde arkasındaki gerçek gücüdür. Taohua ile aralarındaki ilk etkileşim düşmanlık ve güvensizlikle başlasa da, zamanla aralarındaki bağ karşılıklı saygıya ve giderek derinleşen duygulara dönüşür.
Ancak bu bağ kolayca yeşerecek bir aşk değildir. Zaiye’nin politik hedefleri ve Taohua’nın özgürlük arzusu sürekli çatışır. Her biri kendi geçmişinin hayaletleriyle, sarayın baskılarıyla ve ihanetin pusuda beklediği taht oyunlarıyla baş etmeye çalışırken, birlikte durmanın bedeli bazen kalplerinden daha ağır gelir.
Lin Yang, 31 yaşında, iş hayatında başarılı, sorumluluk sahibi bir kadındır.
Ancak dışarıdan parlak gözüken hayatının içinde ne bir evi ne de bir tutkusu vardır.
Kendi adına sahip olduğu tek şey, belki de yalnızlığıdır.
Hayatı planlı, düzenli ama duygusal olarak donuk ve monoton bir çizgide ilerlemektedir.
Bir gün aniden geçmişten tanıdığı biri tekrar karşısına çıkar:
Lu Zheng An, ondan 7 yaş küçük, zamanında yan dairede oturan ve çocukken abla dediği komşusu Lin Yang’a hayran bir genç adam.
Yıllar sonra yurt dışındaki eğitimini tamamlayıp ülkeye dönen Zheng An, sadece ona olan duygularını değil, hayatına dahil olma isteğini de beraberinde getirir.
Zheng An, Lin Yang’ın hayatına adım adım sızar: önce evine taşınır, ardından iş hayatına girer.
Lin Yang başta bu "küçük kardeş"e karşı mesafesini korumaya çalışır.
Kendi kendine onun hâlâ o küçük çocuk olduğunu tekrar tekrar hatırlatır.
Ama zamanla, Zheng An’ın içtenliği, kararlılığı ve çekiciliği karşısında duvarları yavaşça yıkılmaya başlar.
Zheng An’ın gelişiyle, Lin Yang’ın monoton dünyasında bir şeyler değişir.
Uzun süredir uyuyan kalbi uyanır, hayatına renk gelir.