Karanlık güçler, Kore Yarımadası’nı ele geçirmek için gölgelerden yükseliyor. İnsanlığın umudu ise birbirinden tamamen farklı ama kaderle bağlı kahramanlarda gizli.
Her biri 12 burçtan birinin ruhunu ve gücünü taşıyan bu savaşçılar, benzersiz yetenekleriyle bir araya gelir. Ejderhanın kudreti, Kaplanın cesareti, Balığın sezgisi, Terazinin adaleti… Onlar yalnızca birer kahraman değil; yıldızların seçilmiş temsilcileridir.
Ancak kötülük, sadece dışarıdan gelen ruhlarla sınırlı değildir. İçlerindeki çatışmalar, geçmişin sırları ve kaderin yükü onları parçalamakla tehdit eder. Yalnızca birlik olurlarsa Kore’yi koruyabilir ve karanlığa karşı zafer kazanabilirler.
Aşk, gençliğin en saf ve en heyecanlı duygusu…
Bu müzikal drama serisi, altı farklı gençlik aşkı hikâyesini bir araya getiriyor. Her hikâye bambaşka, ama hepsi kalplere dokunan aynı masumiyetle dolu.
Kimi, ders aralarında gizli bakışlarda başlar.
Kimi, müziğin ritminde kendine yol bulur.
Kimi ise en büyük kavgalardan doğan en güzel hislere dönüşür.
Bu hikâyelerde ilk buluşmaların heyecanını, kalbin hızla çarpmasını, yanlış anlaşılmaların yarattığı tatlı kırgınlıkları ve ilk aşkın unutulmaz masumiyetini hissedeceksiniz.
“Altı farklı aşk, tek bir melodi: gençliğin kalp atışı.”
Küçük bir kasaba… Birbiriyle sıkı bağlarla bağlı dostlar, aileler… Ve geçmişin gölgesinden gelen on iki gizemli mektup. 35 yıl boyunca saklı kalan bu mektuplar, yalnızca kaybolmuş bir aşkın değil, tüm kasabanın kaderini değiştirecektir.
Tang Yixuan için hayat, sevdiği kadının ansızın ortadan kaybolmasıyla altüst olur. Onun yokluğunu kabullenemeyen Yixuan, çok geçmeden başka bir zamandan gelen şifreli mesajlarla karşılaşır. Bu mesajlar, yalnızca sevdiği kadının akıbetini değil, zamanın ötesinde saklı kalan sırları da fısıldamaktadır.
Gerçeği ortaya çıkarmaya kararlı Yixuan, iki farklı zaman çizgisinde ilerleyen karmaşık bir bilmecenin içine sürüklenir. On iki mektup, kayboluşun ardındaki gerçeği çözebilecek tek ipucudur. Ama her cevap, yeni soruları da beraberinde getirecektir…
Aşk, en beklenmedik anda ve en alışılmadık yerlerde ortaya çıkar.
Bu seri, birbirine dokunan yedi farklı hikâyeyi anlatıyor. Her birinde aşkın farklı bir yüzü var:
Sadece ders notlarını yükseltmek için başlayan sahte bir ilişki, zamanla gerçek duygulara dönüşür.
Birbirlerinden nefret eden iki ezeli rakip, hiç beklenmedikleri bir anda aralarındaki çekimi keşfeder.
Erkek egemen bir dünyada, görünmez kılınan bir grup queer öğrenci, hem kimlikleri hem de sevgileri için mücadele eder.
Farklı hayatların, farklı seslerin ve farklı kalplerin buluştuğu bu yedi hikâye, aşkın ne kadar çok yönlü ve direngen bir duygu olduğunu gözler önüne seriyor.
“Aşk, bazen düşmanında, bazen ders kitabında, bazen de en çok korktuğun yerde saklıdır.”
Modern dünyanın en parlak şeflerinden biri… Fransız mutfağında yetişmiş, kusursuz teknikleri ve mükemmeliyetçiliğiyle gastronomi sahnesinin zirvesine ulaşmış bir kadın. Ancak kader, onun için beklenmedik bir masayı hazırlar.
Bir anda kendini, tarihin tozlu sayfalarında, kraliyet sarayının altın ihtişamı içinde bulur. Yeni görevi bellidir: Zalimliğiyle nam salmış, damak tadında en ufak hatayı affetmeyen Kral Yeonhu’ya yemek hazırlamak. Bir lokmada mutluluğu da, ölümü de tattırabilen bu kral karşısında hayatta kalmanın tek yolu, kusursuz tabaklar sunmaktır.
Zamanın ötesinde başlayan bu yolculuk, yalnızca mutfak becerilerini değil, cesaretini ve kalbini de sınayacaktır. Çünkü kimi zaman en tehlikeli sofralar, aşka giden yolda kurulur…
1980’lerin hızlı değişen Güney Kore’sinde, toplum baskısı ve sansür duvarları yükselirken, sinema yeni bir döneme giriyordu.
Ünlü bir film yıldızı olan Han Ji-won, kariyerini korumakla sanatını özgürce icra etmek arasında sıkışıp kalmıştır. Bir gün, tartışmalı ve kışkırtıcı bir yapım olan “Madame Aema” için teklif alır. Bu film yalnızca sinemada değil, toplumun değerlerinde de devrim yaratma potansiyeline sahiptir.
Filmde ona eşlik edecek olan genç ve idealist oyuncu Seo Min-ho, sektöre yeni adım atmıştır. Min-ho için bu film, kariyerinde bir dönüm noktası olabileceği gibi, hayatını mahvedebilecek bir skandalın da başlangıcıdır.
Çekimler ilerledikçe ikili, yalnızca kamera önünde değil, kamera arkasında da büyük bir mücadele vermek zorunda kalır:
Sansür Kurulu’nun yasak tehditleri,
Yapımcıların bencil ve yozlaşmış talepleri,
Erkek egemen endüstrinin kadınları araçsallaştıran bakış açısı…
Han Ji-won, kendi özgürlüğünü ve sanatını korumak için direnirken, Min-ho da bu dünyada kendi yolunu bulmaya çalışır. Çekim süreci ikisini hem birbirine yaklaştırır hem de onları toplumun en sert eleştirilerinin hedefi hâline getirir.
“Madame’nin Gölgesi”, yalnızca bir filmin çekim sürecini değil;
⭐ Sanat uğruna verilen bedeli,
⭐ Kadınların sinemada var olma mücadelesini,
⭐ Ve aşk ile özgürlüğün iç içe geçtiği bir dönemin ruhunu gözler önüne serer.
Genç yaşta yıldızı parlayan ve ülkenin en gözde oyuncularından biri olan Lina Yü, henüz 24 yaşındayken "En İyi Kadın Oyuncu" ödülünü kazanan en genç oyuncu unvanını elde eder. Kırmızı halılarda fırtına gibi esen, her projesi izlenme rekorları kıran Lina, kariyerinin zirvesindedir. Ancak ödül gecesinden yalnızca birkaç gün sonra, beklenmedik bir trafik kazası geçirir.
Gözlerini açtığında kendini tanımadığı bir evde, tanımadığı aynada ve en garibi de 25 yıl sonrasında bulur. Artık yıl 2050'dir… Ve Lina Yü'nün adı hâlâ magazin haberlerinde geçmektedir—ama "eski yıldız", "bir dönemin parlayan ismi" gibi unvanlarla.
Daha da ilginci, artık 49 yaşında olması gerekirken hâlâ 24 yaşındaki haliyle görünmektedir. Herkes onun ya bir android, ya da bir sahtekâr olduğunu düşünür. Lina ise hem zaman atlamasının gizemini çözmeye hem de bu yabancı gelecekte bir yer edinmeye çalışır.
Bu sırada karşısına çıkan Chen Rui, yakışıklı ama alaycı bir teknoloji girişimcisidir. Aynı zamanda Lina'nın geçmişte, yani kendi zamanında, oynadığı bir dizinin büyük bir hayranıdır! Ancak Chen Rui'nin bilmediği şey, hayran olduğu oyuncunun karşısında, genç ve canlı haliyle durduğudur…
Başta sürekli birbirleriyle didişseler de zamanla birlikte geçirdikleri komik ve absürt olaylar ikilinin arasındaki bağı güçlendirir. Lina, Rui’nin yardımıyla geleceğin kurallarına uyum sağlamaya çalışırken, Rui de Lina sayesinde kalbini yeniden açmayı öğrenir.
Lina'nın geçmişe dönme umudu ile gelecekte yeni bir hayat kurma arzusu arasında kalması, ilişkilerini daha da karmaşık hale getirir. Bir yandan kimliğini saklamaya çalışırken diğer yandan kalbini Chen Rui’ye kaptırması, içinden çıkılması zor, bol kahkahalı ve bol romantik bir serüvene dönüşür.
Ama asıl soru şudur:
Lina geçmişine geri dönecek mi, yoksa kalbini bulduğu bu gelecekte mi kalacak?
Güney Kore'nin kalabalık sokaklarında sıradan bir yabancı gibi yaşayan David Jung, aslında geçmişi derin sırlarla örülü eski bir Amerikan istihbarat ajanıdır. Yıllar önce aldığı bir karar, sadece kariyerini değil, hayatını da sonsuza dek değiştirmiştir. Kimliğini gizleyerek uzaklaştığı dünyadan çok uzakta, sakin bir hayat kurmaya çalışırken, geçmişin gölgeleri aniden kapısını çalar.
Şimdi David, sadece peşine düşen değil, aynı zamanda kendi karanlık geçmişiyle de yüzleşmek zorundadır. Onu avlayan kişi ise sıradan biri değildir: Rebecca. Genç, ölümcül ve acımasız bir suikastçı olan Rebecca, dünyanın en tehlikeli casus örgütlerinden biri olan Caddis adına çalışmaktadır. David’i ortadan kaldırmak onun için sadece bir görev değil, aynı zamanda kişisel bir meseleye dönüşecektir.
Bir zamanlar av olan David, artık av durumundadır. Güney Kore'nin neon ışıklı yeraltı dünyasında başlayan bu ölümcül kedi-fare oyunu, uluslararası bir komplonun kapılarını aralarken, David hem Rebecca’nın acımasız saldırılarından kurtulmak hem de Caddis'in küresel planlarını açığa çıkarmak için bir kez daha ajan kimliğine bürünmek zorundadır.
Ancak bu defa işler çok daha kişisel. Ve geçmiş, kimsenin kaçamayacağı kadar yakındır.
Mei Zhuyu, Mei ailesinin alt kollarından gelen, sakin ve içine kapanık bir asilzadedir. Gölgelerle dolu geçmişinden kaçarken, Gizemli Olaylar Bürosu’nda görev almak üzere Chang’an şehrine gelir. Sessizliği ve nezaketi ardında ustaca gizlediği bir becerisi vardır: o, usta bir iblis avcısıdır.
Bir saray şöleninde, kader onu İmparatoriçe’nin asi ve korkusuz kız kardeşi olan Wu Zhen ile karşılaştırır. Wu, imparatorlukta yüksek bir konuma sahip olmasına rağmen, gerçek kimliğini herkesten gizlemektedir. O, hem insan hem iblis kanı taşıyan bir yarı iblis ve İblisler Diyarı’nın gizli muhafızıdır. Onun görevi, iblis dünyası ile insanların dünyası arasındaki kırılgan dengeyi korumaktır.
İkisi de kim olduklarını saklarken, görünüşte zıt ama aslında benzer ruhlara sahip olduklarını fark ederler. İkisini de birbirine yaklaştıran bir sır vardır: 18 yıl önce Chang’an’ı kasıp kavuran esrarengiz yangın. O gece, sadece canlar değil, kaderler de yanmıştır. Bu yangının ardındaki karanlık gerçeği ortaya çıkarmak için güçlerini birleştirirler.
Ancak şehir huzur içinde değildir. Kemik iblisleri yeniden ortaya çıkar, yeraltı dünyasında huzursuzluk baş gösterir ve halk arasında korku yayılır. Wu Zhen ve Mei Zhuyu, farklı geçmişlere ve görevlerine rağmen omuz omuza savaşırlar. Zamanla, aralarındaki güven bağa, bağ ise derin bir aşka dönüşür.
Ancak mutlulukları uzun sürmez. Changxi Sarayı, saraya sızmış iblis kökenlileri temizlemek için bir tasfiye başlatır. Bu ani ve acımasız temizlik, Wu ile Mei’yi kaçınılmaz bir yüzleşmeye zorlar: sadece birbirlerinin gerçek kimlikleriyle değil, aynı zamanda paylaştıkları geçmiş ile de.
Gerçekler ortaya çıktıkça, hem kalplerini hem de dünyalarını sarsacak bir karar vermeleri gerekir: Birbirlerine güvenip karanlıkla birlikte mi savaşacaklar, yoksa görevleri uğruna birbirlerini mi feda edecekler?
Jiang Zhen, özel kuvvetlerde geçirdiği yılların ardından sessiz bir hayata çekilmiş, geçmişiyle yüzleşmeye çalışmaktadır. Ancak kız kardeşinin sürücüsüz bir araçla gerçekleşen gizemli kazada ölmesi, onu tekrar sahaya dönmeye zorlar. Resmî makamlar olayı “talihsiz bir teknik arıza” olarak kapatmak istese de, Jiang Zhen bunun sıradan bir kaza olmadığına emindir.
Gerçeği öğrenmek için kimliğini gizleyerek bir teknoloji devinin içine sızar. Bu şirkette, sürücüsüz araç sistemlerinin geliştirildiği laboratuvarlar ve veri merkezleri, Jiang'ın dikkatini çeken ilk noktalardır. Ancak burada karşısına beklenmedik biri çıkar: Bai Fan. Yıllar önce birlikte görev yaptığı, ancak bir çatışma sonucu yollarını ayırdığı eski partneri.
Birbirlerine olan güvensizliklerine rağmen, her ikisi de aynı gerçeğin peşindedir. Zorunlu iş birliği, zamanla geçmişin hesaplaşmasına, kırgınlıkların yüzeye çıkmasına ve yeniden tanımlanan bir bağa dönüşür. Araştırmaları derinleştikçe, şirketin sadece kâr amacı gütmediği, aynı zamanda etik dışı deneyler yaptığı ve ölümcül sonuçlara yol açan bir yazılım geliştirdiği ortaya çıkar.
Jiang Zhen ve Bai Fan, hem şirketin adamlarından hem de geçmişlerindeki hayaletlerden kaçarak gerçeği açığa çıkarmak zorundadır. Ancak bu görev, sadece gerçeği ortaya çıkarmakla kalmayacak, aynı zamanda hayatlarını tamamen değiştirecek bir bedel de getirecektir.