Üniversite son sınıf öğrencisi Iwai Takumi, sıradan ve sessiz bir hayat sürmektedir. Onun tek ışığı, idol grubu AMEL’in parlayan yıldızı Katagiri Mio’dur.
Mio’nun gülümsemesi, Takumi’nin karanlık günlerine umut taşır; o gülümsemeye bakarak hayatın hâlâ güzel olduğuna inanır.
Fakat bir gün, Mio’nun ünlü müzisyen Kaito ile aşk yaşadığı haberi gündeme bomba gibi düşer.
Takumi’nin dünyası yıkılır; hayranlığının saflığı, yerini kırgınlık ve hayal kırıklığına bırakır.
Kendini toparlamak için ölen büyükbabasının kırsaldaki evine gider sessizlikte huzur bulmayı umarak.
Ancak yağmurlu bir gecede kapısına gelen sırılsıklam, yaralı bir kadın her şeyi değiştirir.
Kadın, Mio’dur.
Ya da… öyle görünmektedir.
Kısa süreliğine kalmak için yalvarır, Takumi de kabul eder.
Bir anda, yıllardır hayalini kurduğu şey gerçekleşir: idolüyle aynı çatı altında yaşamak.
Ancak günler geçtikçe Takumi, Mio’nun tuhaf davranışlarını fark eder.
Bazen ses tonu değişir, bazen gözlerinde tanıdık olmayan bir ifade belirir.
Ve sonra öğrenir: Mio’nun içinde başka biri daha vardır Maki.
Tam bu sırada Kaito’nun gizemli ölümü tüm ülkeyi sarsar.
Takumi, Mio’nun bu olayla ilgisi olabileceğinden şüphelenmeye başlar.
İçindeki ses onu uyarır, ama kalbi reddeder.
Bir noktada artık karar vermesi gerekir:
Gerçeği ortaya çıkarmak mı, yoksa sevdiği idolü korumak mı?
Ve Takumi, aşkın en karanlık sınırını aşar
Sevdiği kadının suç ortağı olur.
Tilki iblisi kadar zeki olmasıyla ün salan Tang Li Ci, sakin ve güven veren tavrının ardında buz gibi bir zihin taşır.
Soğukkanlılığıyla tanınır, ama göğsünde atan kalp karnına gömülü o lanetli organ ölümcül bir sır saklamaktadır.
Bir zamanlar öğrencisi olarak gördüğü kardeşi Liu Yan, kendi klanına ihanet edip kanlı bir katliam gerçekleştirdiğinde, Tang Li Ci bir kez daha Jianghu’nun karanlık labirentine çekilir.
Artık dostla düşman, hakikatle yalan birbirine karışmıştır.
Bu kaosun ortasında, gizemli manipülatör Gui Mu Dan (Hayalet Şakayık) perde arkasından ipleri elinde tutar.
Onun planı basittir: tüm dövüş sanatları topluluğunu birbirine düşürüp, Jianghu’yu kendi kontrolüne almak.
Ama en büyük tehdit, Yin Yang Ustası’nın ortaya çıkmasıyla belirir o, Tang Li Ci’nin “Cennet ve Dünya Bir Arada” bedenini ele geçirip ölümsüzlüğe ulaşmak istemektedir.
Tang Li Ci artık sadece düşmanlarıyla değil, kendi kaderiyle de savaşmak zorundadır.
Seçilmiş kurban olarak yazılan kaderine karşı gelmeli, hem bedeninin hem ruhunun zincirlerini kırmalıdır.
Fakat her zeka bir bedel öder ve bazen en büyük plan, insanın kendine karşı kurduğu tuzaktır.
Xuancheng şehri, son aylarda ürkütücü bir felaketle çalkalanmaktadır. Geceleri sokaklarda dolaşan yaşayan ölüler ve hızla yayılan anlaşılmaz hastalıklar, halkı korku ve çaresizlik içinde bırakır. Ne doktorlar çare bulabilir ne de askerler şehrin düzenini sağlayabilir.
Tam bu sırada, uzun yıllardır dağlarda inzivaya çekilmiş olan büyücü Dongqing, sessizliğini bozarak şehre döner. İnsanlar onu hem umut ışığı hem de uğursuzluk habercisi olarak görür. Dongqing’in gelişiyle birlikte şehirde yeni bir soru yankılanır: “Bu lanetin kaynağı gerçekten doğaüstü mü, yoksa insanların açgözlülüğü ve entrikaları mı?”
Dongqing, hem büyü sanatlarını hem de keskin zekâsını kullanarak araştırmaya başlar. Gördüğü her işaret, onu karanlık sırların içine çeker: gizemli bir tarikat, yozlaşmış yetkililer, geçmişten kalan yasak büyüler ve insanların aç gözlülüğünün doğurduğu bedeller…
Xuancheng’i saran kaos, sadece ölülerin dirilişiyle değil, insanların içindeki karanlıkla da beslenmektedir. Dongqing, gerçeği açığa çıkarmak için hem öteki âlemle hem de yaşayanların yalanlarıyla savaşmak zorundadır. Ancak şehrin kaderini belirleyecek olan, yalnızca onun büyü gücü değil, aynı zamanda doğruya olan inancı olacaktır.
Antik eşya tüccarı Wu Xie, bir gün tesadüfen eline geçen esrarengiz bir ipek metin sayesinde hayatının en büyük macerasına sürüklenir. Bu ipek parşömen, sıradan bir antika değildir; içinde saklı bir harita vardır. Wu Xie, yıllardır tecrübeli bir kaşif olan amcasıyla birlikte, küçük bir ekip kurarak haritanın gizemini çözmek için tehlikeli bir yolculuğa çıkar.
Yol boyunca ölümcül yaratıklarla yüzleşirler, tuzaklarla dolu kadim mağaralardan geçerler ve tarihin tozlu sayfalarında unutulmuş sırların peşine düşerler. Haritanın işaret ettiği yerde ise büyüleyici bir keşif onları beklemektedir: yılan biçiminde bronz bir balık heykeli. Bu gizemli eser, antik bir uygarlığın ve karanlık sırların anahtarıdır.
Tam her şey açığa çıkacakken, Wu Xie’nin amcası, esrarengiz bir kadınla birlikte aniden ortadan kaybolur. Bu ihanet mi, yoksa daha büyük bir planın parçası mıdır? Wu Xie, cevabı bulabilmek için hem kaybolan amcasının peşine düşmek hem de haritanın ardındaki daha derin ve karanlık gerçeği ortaya çıkarmak zorundadır.
Eun-soo, hayatını evine ve hasta kocasına adamış bir ev hanımıdır. Kocası ölümcül bir hastalığın pençesindedir ve giderek artan tedavi masrafları, Eun-soo’yu çaresizlik içinde boğmaktadır. Günlük hayatının tekdüzeliği, bir gün yanlışlıkla eline geçen uyuşturucu dolu bir çantayla tamamen altüst olur.
Bu çanta onu, gizemli ve ketum bir lise öğretmeni olan Yi-kyeong ile tanıştırır. Yi-kyeong, göründüğünden çok daha fazlasını saklayan, karanlık sırlarla dolu bir adamdır. İkili, kendilerini bir anda polislerin ve suç çetelerinin hedefinde bulur.
Peşlerindeki kişi ise tecrübeli ve inatçı bir dedektif olan Tae-gu’dur. Kanun uğruna her şeyi göze alan Tae-gu, bu kovalamacada Eun-soo’nun aslında bir suçlu mu yoksa çaresiz bir eş mi olduğunu anlamaya çalışırken kendi vicdanıyla da yüzleşmek zorunda kalır.
Eun-soo, bir yandan ölüm döşeğindeki kocası için para bulmaya çalışırken, diğer yandan Yi-kyeong’un karanlık oyunlarının içine çekilir. Ancak her adımda, kime güveneceğini bilmediği bir dünyada yaşamla ölüm arasındaki ince çizgide yürür.
Hua’ao şehri, her zaman disiplinli ve güvenli yapısıyla övünürken, bir anda sarsıcı cinayetler zinciriyle kaosa sürüklenir. Kurbanlar arasında hiçbir bağlantı yoktur; olay yerinde tek bir iz bile bırakılmaz. Ne görgü tanığı vardır, ne de güvenlik kameraları bir ipucu yakalayabilir. Polis teşkilatı, bu kusursuz cinayetler karşısında çaresizdir.
Sahneye, kusursuz çözüm oranıyla ün yapmış usta bir dedektif çıkar. Yıllardır açtığı her davayı başarıyla sonuçlandırmış, “yanılmaz” sıfatını kazanmıştır. Ancak bu kez karşısındaki düşman, zekâsını ve yöntemlerini onun kadar ustaca kullanmaktadır.
Araştırmalar ilerledikçe dedektif, şehrin karanlık yüzüyle karşılaşır:
Yeraltı ağları, siyasi entrikalar ve eski defterler yeniden açılır.
Cinayetlerin, yıllar önce çözülememiş bir dava ile bağlantılı olabileceği ortaya çıkar.
Katil, adeta dedektifle oyun oynar, onu sürekli yanlış yönlendirir.
Giderek artan baskı, dedektifi kendi zihinsel sınırlarıyla yüzleşmeye zorlar. Katilin attığı her adımda, “avlayan” ile “av” arasındaki çizgi giderek silikleşir. Artık sadece cinayetleri çözmek değil, hayatta kalmak da bir mesele hâline gelir.
Bir gün, süpermarketin hemen yanındaki apartman dairesinde bir ceset bulunur. Olay başta sıradan bir cinayet gibi görünse de, genç market çalışanı Dae-sung için işin içinde garip bir şeyler vardır. Polis araştırması yavaş ilerlerken, Dae-sung’un merakı ağır basar. Ona, her şeye burnunu sokmayı seven annesi ve meraklı sevgilisi Ah-hee de katılır.
Üçlü, katilin izini sürmek için marketin kayıtlarına ve müşterilerin fişlerine göz atmaya karar verir. İlk bakışta sıradan alışveriş listeleri gibi duran bu fişler, aslında cinayetin ardındaki gizemi çözebilecek küçük ipuçları taşımaktadır: alışılmadık saatlerde alınan ürünler, birbirine bağlanan alışveriş alışkanlıkları ve kimliği saklanan müşteriler…
Her fiş, onları farklı bir şüpheliye yönlendirirken, aynı zamanda aile bağlarını ve ilişkilerini de sınar. Dae-sung, annesinin kontrolcü tavırlarıyla; Ah-hee ise, Dae-sung’a olan güveniyle yüzleşmek zorunda kalır. Cinayetin ardındaki gerçek, düşündüklerinden çok daha yakındır ve sıradan bir market fişi, herkesi sarsacak karanlık bir sırrı açığa çıkaracaktır.
Kore Yarımadası, barışın eşiğinde olduğu kadar kaosun da kıyısındadır.
Ülkenin kaderini değiştirecek bir saldırı, yıllar boyunca inşa edilen dengeyi yerle bir etmek üzeredir.
Seo Munju —uluslararası alanda saygı gören, keskin zekâsı ve stratejik becerileriyle tanınan bir diplomat, aynı zamanda eski ABD Büyükelçisi.
Sanho —kimsenin gerçek yüzünü bilmediği, sırlarla çevrili bir uluslararası özel ajan.
Farklı geçmişlerden gelen bu iki güçlü karakter, zamanla birbirlerine güvenmeyi öğrenerek, saldırının ardındaki komplonun merkezine inmeye çalışır. Ancak bulacakları gerçek, yalnızca ulusal güvenliği değil, aynı zamanda kendi hayatlarını da tehdit edecektir.
Cha Su-yeol, başarılı bir polis memurudur. Fakat hayatı boyunca taşıdığı en büyük yük, annesidir: kanlı geçmişiyle tüm ülkeyi dehşete düşürmüş olan, ünlü seri katil “Mantis”. Su-yeol, annesini reddederek, ondan uzak durarak ve adaletin yanında durarak kendine bambaşka bir yol çizmiştir.
Ama bir gün, şehirde yeni bir katil ortaya çıkar. Kurbanlarını seçme yöntemi ve işlediği cinayetler, tüyler ürpertici şekilde Mantis’in suçlarını taklit etmektedir. Polis teşkilatı çaresiz kalırken, Su-yeol kendini imkânsız bir seçimle yüz yüze bulur:
Kendisinin en çok nefret ettiği kişiye, yani annesine dönmek.
Adalet uğruna annesiyle işbirliği yapmak, Su-yeol’un hem mesleğini hem de vicdanını sarsacaktır. Fakat kopya katili durdurmanın tek yolu, “orijinal canavarın” aklına başvurmaktır.
“Katil annene güvenebilir misin? Yoksa seni de kurban mı seçecek?”
Küçük bir kasaba… Birbiriyle sıkı bağlarla bağlı dostlar, aileler… Ve geçmişin gölgesinden gelen on iki gizemli mektup. 35 yıl boyunca saklı kalan bu mektuplar, yalnızca kaybolmuş bir aşkın değil, tüm kasabanın kaderini değiştirecektir.
Tang Yixuan için hayat, sevdiği kadının ansızın ortadan kaybolmasıyla altüst olur. Onun yokluğunu kabullenemeyen Yixuan, çok geçmeden başka bir zamandan gelen şifreli mesajlarla karşılaşır. Bu mesajlar, yalnızca sevdiği kadının akıbetini değil, zamanın ötesinde saklı kalan sırları da fısıldamaktadır.
Gerçeği ortaya çıkarmaya kararlı Yixuan, iki farklı zaman çizgisinde ilerleyen karmaşık bir bilmecenin içine sürüklenir. On iki mektup, kayboluşun ardındaki gerçeği çözebilecek tek ipucudur. Ama her cevap, yeni soruları da beraberinde getirecektir…