Han Yi-joo, hayatının en karanlık anını yaşadığı ölümcül bir kazanın ardından gözlerini açtığında, kendini geçmişte buldu. Nehrin kenarındaki o korkunç kaza, bir şekilde onu bilinçsiz bir şekilde hayata tutundurmuş ve zamanın akışını kırarak onu yıllar önceki bir döneme geri göndermişti. Vücudu ağır yaralar almış olsa da, ruhu farklı bir şekilde doğmuştu. Çünkü o, sadece bir kadının geçmişini değil, aynı zamanda kaybettiği her şeyi ve acıyı yeniden yaşamak zorunda kalmayacaktı. Şimdi, geçmişteki her anı yeniden yaşarken, ona sadece bir şans daha verilmişti. Ama bu kez, kaybedecek hiçbir şeyi yoktu.
Bir zamanlar mutlu ve sevgi dolu bir ailede büyüdüğünü sanmıştı, ancak yıllar içinde öğrendiği acı gerçekler onu bambaşka bir insan yapmıştı. Han Yi-joo’nun ailesi, ona sadece isim ve soyadını vermişti, gerçek anlamda sevgi ve güveni asla sunmamışlardı. Babası, ailesini maddi kazanç ve prestij için bir araç olarak görüp, annesi ise kendi çıkarlarını her şeyin önünde tutmuştu. Yi-joo, en iyi şekilde yetiştirilmişti belki, ama her zaman yalnız, ihmal edilmiş ve ihanetin gölgesinde büyümüştü. Ailesinin ilgisizliği ve soğukluğu, ona kalıcı izler bırakmıştı.
Ve şimdi, geçmişe dönmüşken, her şeyin yeniden şekilleneceği bir fırsatla karşı karşıyaydı. Geçmişin acılarını affetmek ve aynı hataları tekrar yapmak bir seçenek değildi. Yi-joo, intikamını almak istiyordu. Onun tek amacı, ailesinin yıllar süren ihanetlerini, onu yok saymalarını, her türlü haksızlığı ödetmekti.
Bu hedefe ulaşabilmek için, ilk adımını Seo Do-guk ile atmaya karar verdi. Seo Do-guk, soğukkanlı ve hesapçı bir işadamıydı. Han Yi-joo’nun ailesinin iş dünyasındaki en büyük rakiplerinden biriydi ve bu nedenle, Yi-joo’nun intikam planının bir parçası olarak mükemmel bir ortak görünüyordu. Ancak Seo Do-guk'un iç dünyası da bir o kadar karışıktı. O da, geçmişte ailesinden gelen büyük bir ihanete uğramış, kendi iç savaşlarını vermekteydi. Yi-joo'nun ona sunduğu işbirliği, onun için bir fırsat, aynı zamanda bir tür intikam planıydı.
İlk başta, Seo Do-guk ve Yi-joo’nun ortaklığı sadece bir çıkar ilişkisine dayanıyordu. Yi-joo’nun amacı, ailesinin şirketine ve prestijine büyük bir darbe vurmak, Do-guk’un amacı ise Han ailesinin işlerini yavaşça çökertmek ve nihayetinde onları tamamen yok etmekti. Fakat zaman geçtikçe, ikisi de bu işbirliğinin sadece iş dünyasında değil, duygusal anlamda da çok daha karmaşık hale geldiğini fark ettiler. Aralarındaki ittifak, beklenmedik bir çekime dönüşmeye başlamıştı. Yi-joo, geçmişte yaşadığı duygusal boşluğu, Seo Do-guk'un karizmatik tavırları ve sert dış görünüşüyle doldurmak istiyordu. Fakat Do-guk'un geçmişi, ona Yi-joo’dan çok daha fazla güvenmekte zorlanmasını sağlıyordu.
Her ikisi de acı dolu geçmişlerinin izlerini taşıyor, birbirlerine karşı hem güven hem de şüphe ile yaklaşmak zorundaydılar. Ancak bu karmaşık duygusal çatışmalar, onları birlikte hareket etmeye daha da yakınlaştırıyordu. Yi-joo, intikam almak için doğru zamanda doğru stratejiyi uygulamaya kararlıydı, ama Do-guk’un onunla işbirliği yapmasının ardında farklı bir motivasyon olduğunu da içten içe hissediyordu. O, sadece iş dünyasında zafer kazanmakla kalmak istemiyor, aynı zamanda Yi-joo’yu kendi amacına ulaşması için bir araç olarak görmekteydi.
Zaman ilerledikçe, Yi-joo ve Do-guk, her geçen gün daha da derinleşen bir stratejiyle, Han ailesinin karanlık sırlarını, ihanetlerini ve çökmekte olan iş imparatorluklarını gözler önüne serdiler. Yi-joo, geçmişin ona sunmuş olduğu ikinci şansı bir fırsat olarak kullanıyor, her adımda ailesinin gücünü ve itibarıyla daha fazla yüzleşiyordu. Ancak her şeyin intikamla sona erip eremeyeceği, Seo Do-guk’un planlarının ne kadar derinleşeceği ve bu ortaklığın sonunda ikisinin birbirine duyduğu güvenin ne olacağı büyük bir belirsizlik içinde kalıyordu.
Han Yi-joo, intikamını almak için her şeyi göze almıştı. Ancak Seo Do-guk ile olan işbirliği, onu sadece geçmişin acılarından değil, aynı zamanda kendi kalbinin karanlık köşelerinden de sorgulamak zorunda bırakacaktı. Kimse, bu yolculukta kimin kiminle işbirliği yaparak kimden intikam alacağını tahmin edemezdi. Belki de intikam almak, gerçekten istediği şey değildi. Belki de aradığı şey, sadece özgürlük ve kendi kimliğini yeniden keşfetmekti.