Bir adam, eski sevgilisinden beklenmedik bir teklif alır:
Sevgilisiyle birlikte üç kişilik bir evlilik.
İlk başta sadece sıra dışı bir fikir gibi görünen bu teklif, zamanla karmaşık duyguların, bastırılmış arzuların ve toplumsal yargıların ortasında üç kişiyi sınayacak bir ilişkiye dönüşür.
Kıskançlık, birlikte yaşamın görünmez çatlaklarını ortaya çıkarırken;
toplumun önyargıları, onların sevgi biçimini sorgulamalarına neden olur.
Her biri bu ilişkiye farklı beklentilerle girerken, samimiyet, sınırlar ve sadakat kavramları yeniden tanımlanır.
Dış dünyanın baskısına rağmen iç dünyalarındaki fırtınalar çok daha zorludur.
Bu üçlü bağ, yalnızca arzularla değil, açık iletişim, anlayış ve cesaretle ayakta kalabilir.
Ama her aşk, bu kadar ağır yükleri taşıyabilir mi?
Suikastçı Di Shiqi, kraliyet sarayına düzenlenen siyasi bir misyon bahanesiyle gizlice sızar.
Kimliğini gizleyerek prenses kılığına giren Di Shiqi, göz kamaştırıcı ihtişamın ardındaki sırları ortaya çıkarmak ve kendi gizli görevini tamamlamak üzere saraya adım atar.
Ancak planları, hiç hesaba katmadığı biriyle kesişir: Gizemli beşinci prens, Ouyang Shao.
Soğukkanlılığı ve mesafeli duruşuyla tanınan Ouyang Shao, sarayın en tehlikeli ama bir o kadar da çözülmesi güç figürlerinden biridir.
Di Shiqi’nin varlığı, onun merakını uyandırır. Di Shiqi ise bu beklenmedik ilgiden hem rahatsız olur hem de içten içe etkilenir.
Zamanla aralarında oluşan bağ, yalnızca bir çekim değil, iki yalnız ruhun birbirine sessizce dokunuşudur.
Ancak saray duvarları arasında gerçek duygulara yer yoktur. Görev, sadakat, ihanet ve geçmişin kanla yazılmış yükü; hepsi Di Shiqi'nin omuzlarında taşınır.
Ouyang Shao'nun da kendi sırları, kendi hesapları vardır.
Ve bu sırlar, onların yolunu ya birleştirecek… ya da karşı karşıya getirecektir.
Aşk ve görevin çatıştığı, maskelerin ardında gerçek kimliklerin saklandığı bir dünyada, bir prensle bir suikastçının yolları ne kadar kesişebilir?
2019 yılında büyük bir şehir hastanesinin yakınında meydana gelen korkunç bir patlama, sadece fiziksel bir yıkım değil, aynı zamanda geçmişin karanlık kapılarını da yeniden aralar.
Patlamayla birlikte başlayan soruşturmada, ardında yalnızca bir sabotaj değil; yıllar boyunca işlenmiş, ustaca gizlenmiş bir dizi seri cinayet olduğu ortaya çıkar.
Ancak bu olay araştırıldıkça, tüyler ürpertici bir benzerlik gün yüzüne çıkar: 1984 yılında yaşanan ve kamuoyunda “Chimera Olayı” olarak bilinen esrarengiz cinayet serisi.
Yöntem, mesajlar ve kurban profilleri neredeyse aynıdır.
Zaman değişmiş olsa da, kötülüğün izi aynıdır.
İki dönem arasında köprü kurmak için özel bir soruşturma ekibi oluşturulur.
Ekipte yer alan genç bir kriminal profilleyici, deneyimli bir dedektif ve geçmişte Chimera Olayı’na tanıklık etmiş bir adli patolog; hem bugünü anlamaya hem de geçmişte gözden kaçan sırları açığa çıkarmaya çalışır.
Geçmişin hayaletleriyle yüzleşen bu ekip, sadece faili değil, aynı zamanda zaman içinde gömülü kalmış kişisel trajedileri, toplumsal suskunlukları ve adaletin zamanla nasıl erozyona uğradığını da keşfedecektir.
Çünkü bazı cinayetler yalnızca bir katilin işi değil; zamanın, sistemin ve sessizliğin ortak eseridir.
Saengtai, gereksiz konuşmalardan ve özellikle yabancılarla iletişim kurmaktan hoşlanmayan içine kapanık bir gençtir.
Kalabalıklar arasında sessizliği tercih eder, yalnızlığı ise bir kaçış değil, bir konfor alanı olarak görür.
Ancak onun sessizliğinin ardında fiziksel bir neden de vardır: yağmur yağdığında işitme kaybı yaşamasına neden olan sinirsel bir rahatsızlık.
Gökten damlalar düşmeye başladığında dünya onun için sessizliğe gömülür.
Fakat kader, Saengtai’ye tuhaf bir istisna sunar.
Yağmur her damladığında her sesi kaybetmesine rağmen, tek bir sesi net bir şekilde duymaya devam eder — kim olduğunu bilmediği, ama sesini tanıdığı o bir kişinin sesi.
Ne kadar mantıksız görünse de bu gizemli ses, yağmurlu günlerde onun tek bağlantısı olur dış dünyaya. Belki bir teselli, belki bir umut, belki de kaderin ona uzattığı görünmez bir eldir.
Saengtai, artık sadece nedenini değil, bu sesin sahibini de öğrenmek istemektedir.
Sessizliğin içindeki bu tek ses, onun kalbini uyandıracak mı? Yoksa bu da yalnızca geçici bir tesadüf mü olacak?
Li, Pakorn ve Pawin, Çinli tüccar bir ailenin üç sevgi dolu kardeşidir.
Küçüklüklerinden beri birbirlerine bağlı, birbirlerine kol kanat geren bu üçlü, her zorluğun üstesinden birlikte gelmiştir.
Ancak bu aile tablosunun altında derin yaralar gizlidir. Ortanca kardeş Pakorn, babaları Ko Beng tarafından hiçbir zaman diğerleri kadar sevilmemiştir.
Ekonomik durgunluğun yaşandığı bir dönemde dünyaya geldiği için "uğursuzluk" simgesi olarak görülür.
Buna karşılık en küçük kardeş Pawin, ticaretin toparlanmaya başladığı zamanda doğmuş, bu yüzden "ailenin uğurlu çocuğu" olarak yüceltilmiştir.
Zamanla kardeşler arasındaki sevgi sınavdan geçer. Bu değişimin temelinde iki önemli olay vardır:
İlki, aynı sokakta iş yapan bir ailenin kızı Rungtawan’ın hayatlarına girmesidir.
Her bir kardeşin hayatında farklı anlamlar taşıyan bu genç kadın, duygusal dengeleri alt üst eder.
İkincisi ise, Pakorn’un yanlışlıkla tanıştığı gizemli bir hırsız olan Asalha (ya da kısaca Ah)’tır.
Ah, Pakorn’u istemeden şiddet içeren bir suça bulaştırır ve bu olay, Pakorn’un hayatını kökten değiştirir.
Bir zamanlar birbirlerinin gözbebeği olan bu üç kardeşin ilişkisi, artık adaletin iki karşıt tarafında yer alan bir kanun kaçağı ile yeni yetme bir polis memuru arasında süregelen bir savaşa dönüşmüştür.
Kardeşlik, sadakat ve kader arasında sıkışıp kalan bu hikâyede, kan bağının mı yoksa seçilen yolun mu daha ağır bastığı sorgulanır.
Miyoshi Hayashi, sıradan olmaktan çok uzak, kendi dünyasında yaşayan, renkli ve tuhaf bir lise öğrencisidir.
Mantığa her zaman uymayan, ama kesinlikle eğlenceli olan fikirleriyle çevresindekileri sürekli şaşırtır.
Onu tanımlamak zor olsa da, açıklanamaz bir çekiciliğe sahiptir — ne kadar gizemli ve başına buyruk görünse de insanlar bir şekilde kendilerini onun etrafında bulurlar.
Hayashi, kendi hayat felsefesini şöyle özetler:
"Boşa harcayacak kadar bol zamanının olması, rahat bir hayatın işaretidir."
Bu rahat ve tasasız yaşam tarzını sürdürebilmek için zaman zaman ailesinin işlettiği restoranda çalışır, böylece hem küçük harcamalarını karşılar hem de özgürlüğünü korur.
Miyoshi'nin dünyası, mantığın sınırlarını zorlayan fikirlerle, bol kahkahalı anlarla ve beklenmedik dostluklarla doludur.
Ne zaman ne yapacağı belli olmayan bu genç, sıradanlığa karşı direnişin ve gençliğin özgür ruhunun canlı bir yansımasıdır.
Prenses Nangong Ying, yıkılan krallığının intikamını almak uğruna, kendisine yürekten bağlı olan Veliaht Prens Su Wuyang’ı acımasızca ihanete uğratır.
Bu ihanet, yalnızca bir adamın kalbini değil, aynı zamanda iki kaderin birleşmesini de paramparça eder.
Su Wuyang, sevdiği kadının ihanetiyle birlikte, aşkının da sonsuza dek öldüğüne inanır ve kalbini soğuk bir sessizliğe gömer.
Yıllar geçer... Beş yıl boyunca Su Wuyang geçmişi unutmaya çalışır, hayatına devam eder.
Ancak kader, yarım kalan hikâyeleri unutmaz. Bir gün, Prenses Nangong Ying’i General Pei Xian ile birlikte gören Su Wuyang, içinde yıllardır bastırdığı duygularla yeniden yüzleşir.
Kıskançlık, özlem, öfke ve kalp kırıklığı bir arada yeniden alevlenir. Onun hâlâ hayatta olması, Su Wuyang’ın duygularını altüst eder.
Peki, bu iki kalp yeniden bir araya gelebilecek mi? Yoksa ihanetin gölgesi, aşklarını sonsuza dek karartacak mı?
Bai Lang, bir bar-restoranın sahibi olan neşeli ve sosyal bir adamdır.
Ancak onu çocukluğundan beri peşini bırakmayan, hayatını sessizce şekillendiren bir korkusu vardır: dişçi fobisi.
Dişçiye gitme fikri bile onu gerer, panikletir. Yıllar boyunca sayısız dişçiyi denemiş, kendisini rahat hissettirecek birini aramış ama her seferinde hayal kırıklığına uğramıştır.
Diş kontrolü düşüncesi bile kabus gibidir onun için.
Ancak bir gün hayatı değişir. Rutin bir kontrol için gittiği Gao Leng Diş Hastanesi'nde, baş dişçi olan Jin Xun An ile tanışır.
Jin Xun An, bugüne kadar tanıdığı hiçbir dişçiye benzemez. Sessiz, nazik, anlayışlı ve şaşırtıcı derecede şefkatlidir.
Bai Lang, bu karşılaşmadan sonra içindeki korkunun yavaşça çözülmeye başladığını hisseder.
Jin Xun An, sadece bir doktor gibi değil, sanki onu gerçekten önemseyen biri gibidir.
Aralarındaki ilişki zamanla derinleşir ve Bai Lang, bu nazik dişçiye karşı romantik hisler beslemeye başladığını fark eder.
Acaba bir dişçi ile hastası arasında gerçekten bir aşk filizlenebilir mi?
Bu sırada, Bai Lang’ın barında baş barmen olarak çalışan ve en yakın arkadaşlarından biri olan Zhou Cheng Hao, kendisinden 12 yaş küçük, asi ruhlu ve özgür karakterli genç He Qing Tian ile yakınlaşmaktadır.
Aralarındaki yaş farkına rağmen, bu ikili arasında da sıcak, duygusal ama inişli çıkışlı bir ilişki doğmak üzeredir.
Ken, sevgilisi Din'in gözlerinin önünde, Tayland'ın Uttaradit ormanlarının derinliklerinde vurularak öldürüldüğü bir olaydan sağ kurtulmayı başarmıştır.
Bu travmatik olayın ardından Tayland'dan kaçarak Singapur’a gider ve orada bir Çin restoranında iki yıl boyunca yardımcı şef olarak çalışır.
Ancak Ken’in zihni, o karanlık gecenin anılarıyla sıkışıp kalmıştır.
Din’in hâlâ hayatta olabileceğine dair içinde taşıdığı küçük bir umutla yaşar. Bu umut, onu hayata bağlayan tek şey haline gelir.
Ken, yaşadığı travma yüzünden içine kapanır ve Tayland'daki kimseyle iletişim kurmaz.
İçten içe bir gün geri dönüp Din’in intikamını almak için planlar yapar.
Ancak bu hayalleri, en yakın arkadaşı Phayu ve Din’in ağabeyi Hin’in ona ulaşıp Din’in cesedinin bulunduğunu ve ailesinin Uttaradit’te cenaze düzenleyeceğini söylemesiyle yıkılır.
Ken, ne kadar çaresizce Din’i son bir kez görmek istese de cenazeye gitmeyi reddeder. Acısıyla yüzleşmeye henüz hazır değildir.
Aynı gece, Ken kimliği belirsiz bir saldırganın hedefi olur. Tam öldürülmek üzereyken, siyahlar giymiş gizemli bir adam tarafından son anda kurtarılır.
Bir klinikte gözlerini açan Ken, hayatını kurtaran bu esrarengiz adamın kim olduğunu öğrenmeye kararlıdır.
Bu olay, onun için sadece bir kurtuluş değil, aynı zamanda karanlık geçmişiyle yüzleşmeye giden yolun da başlangıcı olacaktır.
In the bustling city of Guangping, where humans and demons coexist, the wealthy young lady Ban Xia possesses unusual eyes that see shadows invisible to others. Despite her propriety and considerate nature, she is labeled a "madwoman" by others. When Ban Xia uncovers her cousin's secret, she meets the demon hunter Xuan Ye, whose gentle kiss reveals the world where humans and demons coexist. Together, they investigate various mysterious phenomena in Guangping.