Savaş, genç bir çocuğun hayatını köklü bir şekilde değiştirir; ailesi, kaybolan tek bağlarıdır.

Ebeveynlerinin ölümünden sonra, yalnız kalan bu çocuk, en yakın arkadaşıyla birlikte, sadece hayatta kalmakla kalmaz, büyük bir ideali paylaşarak dünyanın en büyük generalleri olma hayalini kurar.

Bu hayal, onları hem birbirine daha da yakınlaştıracak hem de onlara, kaderlerini değiştirme kararlılığına sevk edecektir.

Zamanla, savaşın acımasız yüzü kendini daha da net gösterir.

Genç çocuğun en yakın arkadaşı, gelecekteki imparatoru korumak için canını feda ederken, bu fedakarlık, çocuğun hayallerini gerçekleştirmek adına cesur bir yolculuğa çıkmasına sebep olur.

Artık geçmişin acıları ve kayıpları, onu tarih sahnesinde bir iz bırakmaya zorlar.

Yolculuk, yalnızca hayatta kalma mücadelesinden ibaret değildir.

Kralın tahtı için verilen destanı yazma görevi, ölümcül suikastçılara, devasa ordulara ve tehlikeli dağlardaki isyancı klanlara karşı verilen amansız bir mücadeleye dönüşür. Bu mücadelede her adım, büyük bir tehlikeyi ve fedakarlığı içinde barındırır.

Ülke, savaşla paramparça olmuş, halk arasında yalnızca umutsuzluk ve kaos hüküm sürmektedir.

Ancak, yavaş yavaş, çok az sayıda cesur insan, ülkenin yeniden birleşmesi için canını dişine takacak ve halkı yeniden umutla dolduracaklardır.

Genç çocuğun bu yolculuktaki rolü, sadece bir kahramanlık destanı değil, aynı zamanda bir halkın yeniden dirilişi, bir ulusun yeniden doğuşudur.

Her mücadele, her kayıp, onu daha güçlü ve kararlı kılar. Fakat nihai zaferin bedeli, çok ağır olacaktır.