Lin Qile ve Jiang Qiaoxi, çocukluk yıllarında birbirine çok yakın olan iki arkadaştır. Ancak zamanla yaşanan bir yanlış anlaşılma, aralarındaki bağın kopmasına neden olur. Yıllar sonra, kader onları yeniden bir araya getirir üstelik bu kez aynı lisede, aynı sınıfta.
İlk başta aralarındaki mesafe ve geçmişin gölgesi soğuk rüzgârlar estirse de, okul yaşamının zorlukları, sınav stresleri, kulüp etkinlikleri ve ortak arkadaş çevresi, ikiliyi yavaş yavaş yeniden yakınlaştırır. Paylaşılan anılar, karşılaşılan zorluklar ve gençliğe özgü duygusal dalgalanmalar arasında, hem eski yaralar iyileşir hem de yepyeni bir bağ filizlenir.
Jiang Qiaoxi, içe dönük ama derin düşünen bir tipken, Lin Qile hayat dolu ve insanlara kolayca ısınan biridir. Bu zıtlıkları onları zaman zaman çatışmalara sürüklese de, aslında birbirlerinin eksik yanlarını tamamlarlar.
Sadece ikili değil, sınıf arkadaşları da kendi içsel yolculuklarını sürdürür. Kimisi ailesiyle, kimisi gelecek kaygısıyla, kimisi de ilk aşkın heyecanıyla baş etmeye çalışırken, gençliğin karmaşık ama umut dolu renkleri hikâyeye hayat verir.
Lise ikinci sınıf öğrencisi Meguru, hayatını geleceği için planlamaya odaklanmış, sessiz ve ciddi bir genç kızdır. Onun için okul, sadece iyi not almak ve üniversiteye hazırlanmak demektir. Ne var ki, bir gün öğretmeninin zorlamasıyla okulun prestijli ancak aşırı rekabetçi Karuta Kulübüne katılmak zorunda kalır.
Başlangıçta sadece bir yük gibi gördüğü bu geleneksel Japon kart oyunu, zamanla onun kalbinde bambaşka bir tutkuya dönüşür. Kelimelerle dolu bu hızlı tempolu oyun, Meguru’nun hem zihinsel hem de duygusal yönlerini sınarken, kendi iç gücünü keşfetmesini sağlar.
Kulüpte tanıştığı karizmatik takım kaptanı Ren, başlarda Meguru'yu hafife alırken, onun azmini gördükçe saygı duymaya ve hatta ona özel bir yakınlık hissetmeye başlar. Meguru, kendine güvenmeyi, kaybetmenin öğretici yanını ve bir hayalin peşinden koşmanın ne demek olduğunu öğrenirken, ilk kez kalbinin ritmini duymaya başlar hem oyunda hem gerçek hayatta.
Shen Wan, Dali Tapınağı'nın adalet bakanı olan babasının kızı, keskin zekâsı, üstün tıp bilgisi ve adli yetenekleriyle tanınan genç bir kadındır. Ancak bir gün, saygın babası asılsız suçlamalarla tutuklanır ve aile onuru yerle bir olur.
Gerçeğin peşini bırakmayan Shen Wan, babasını aklamak için adaletin kalbine inmeye karar verir. Bu tehlikeli yolculukta ona, karizmatik ve stratejik zekâsıyla ün salmış Prens Yan Chi eşlik eder. Prens’in siyasi gücüyle Shen Wan’ın adli ve tıbbi becerileri birleştiğinde, ikili saray entrikaları, faili meçhul cinayetler ve gizli komplolarla örülü karanlık olayları çözmeye başlar.
Ancak her çözülen sır, Shen Wan’ı ailesine kurulan komplonun ardındaki gerçek düşmanlara bir adım daha yaklaştırırken, ikili arasındaki bağ da gitgide derinleşir.
Adalet için savaşırken kalplerini de teslim edecekler midir?
Bu dizi, insanların başlarının üzerinde beliren gizemli bir kırmızı çizgiyi konu alıyor. Başlangıçta kimse bu çizginin ne anlama geldiğini bilmiyor. Sadece bazı insanlar bu hattı görebiliyor ve bu kişiler, kırmızı çizginin bir kader işareti olduğunu fark ediyorlar.
Bazılarının çizgileri bir başka kişiyle birleşiyor bu bir aşkı, dostluğu ya da kader ortaklığını işaret ediyor olabilir. Ancak bazı çizgiler tek yönlü, kırık ya da kararmış; bu da yaklaşan tehlikelerin, ölümün ya da ihanetin habercisi olabilir.
Dizinin merkezinde ise Han Joon-seo, Gyeongmin Hukuk Bürosu’nda çalışan, başarılı ve dobra bir avukat yer alıyor. O da bir gün, başının üzerinde bu kırmızı çizgiyi gördüğünde hayatı altüst olur. Onun çizgisi, gizemli ve sessiz bir kadın müvekkil ile birleşmektedir ama çizgi sanki zamanla solmaktadır.
Han Joon-seo, bu çizginin gizemini çözmeye çalışırken bir yandan geçmişte verdiği kararlarla yüzleşir, bir yandan da kırmızı çizginin sadece bir işaret değil, aynı zamanda bir seçim olduğunu öğrenir:
Kaderini izleyecek mi, yoksa değiştirecek mi?
Han Joon-seo, yakışıklılığıyla dikkat çeken ve dobra kişiliğiyle tanınan bir avukattır. Dokuz yıldır ülkenin en prestijli hukuk firmalarından biri olan Gyeongmin Hukuk Bürosu’nda çalışmaktadır. Davalara karşı soğukkanlı yaklaşımı, keskin zekâsı ve sarsılmaz adalet anlayışı ile saygı kazanmış bir isimdir.
Ancak Han Joon-seo’nun hayatı, yeni bir dava ile tamamen değişir. Masumiyetini kanıtlamaya çalışan genç bir kadın müvekkil, onun bugüne kadar görmezden geldiği duygularla yüzleşmesine neden olur. Bir yandan hukuk sisteminin gri bölgelerinde gezinirken, bir yandan da kendi içsel çelişkileriyle savaşır.
Bu süreçte Han Joon-seo, sadece adaletin değil, insan ilişkilerinin, sevginin ve vicdanın da tartılabileceği hassas terazileri keşfeder. Gyeongmin’deki konumu sarsılmaya başlarken, geçmişinden gelen karanlık bir sır da gün yüzüne çıkar.
Bazı sırlar sessizlikle korunur,
Bazı sessizlikler ise her şeyi yok eder.
Ülkenin en prestijli liselerinden birinde, dışarıdan bakıldığında her şey kusursuz görünür. Ancak okulun parlak yüzünün ardında, acımasız bir hiyerarşi, gizli suçlar ve karanlık oyunlar dönmektedir.
Okula yeni transfer olan içine kapanık ve çekingen öğrenci Kim Hye In, istemeden de olsa korkunç bir olayın tek tanığı olur. Görmemesi gereken bir şeyi görmüştür… ve bu bilgi, onu okulun en etkili ve tehlikeli öğrencisi Baek Jae Na ile ölümcül bir zihin savaşının ortasına çeker.
Jae Na, güzelliği ve zekâsıyla öğretmenlerin gözdesi, öğrencilerin lideridir. Ama bu parlak kabuğun altında manipülasyon ustası, her hamlesini dikkatle planlayan biri yatar. Hye In’i susturmak için oyunlar başlatır — ama Hye In’in de kendi karanlığı vardır.
“Tanık”, iki genç kadının birbirlerini çözmeye çalıştığı, güvenin silah olarak kullanıldığı ve gerçeğin ölümcül bir yük haline geldiği bir psikolojik gerilim dizisidir.
Kanzaki Miwa, bir zamanlar başarılı bir kariyere sahipken, kalbinde taşıdığı anne olma arzusu uğruna her şeyi geride bırakıp tam zamanlı bir ev kadını olmayı seçti. Evlenmeden önceki hayalleri, sevgiyle dolu bir yuva, anlayışlı bir eş ve bir gün dünyaya getireceği çocuktu.
Ancak gerçek, hayallerden çok uzakta kaldı.
Hiroki, dışarıdan bakıldığında mükemmel bir koca — kibar, ilgili, saygılı. Ama evin kapıları kapandığında bu görüntü paramparça olur. Miwa, duygusal olarak yok sayılan, her gün biraz daha yalnızlaşan bir kadına dönüşür. Günleri, bir kafeste yaşayan kuş gibi sessiz, tekdüze ve umutsuz geçmektedir.
Ve sonra bir gün geçmişin yankısı kapısını çalar: Fuyutsuki Ryo, çocukluk kahramanı, en karanlık anlarında yanında olmuş tek kişi… Ansızın karşısına çıkar. Eski hatıralar, bastırılmış duygular ve o tanıdık sıcaklık, Miwa’nın içindeki donmuş kalbi harekete geçirir.
Birlikte geçirdikleri geceden sonra, Miwa hayatının en zor gerçekle yüzleşir: hamiledir. Ama bu bebek, kocasından değildir. Kırık hayalleriyle ve ekonomik çaresizliğiyle sıkışmışken, acı verici bir karar alır: Bebeğin babası olarak Hiroki'yi göstermeye karar verir.
Şimdi Miwa, hem bir annenin içgüdüsüyle hem de bir kadının onuruyla savaşıyor.
Ama asıl soru şu: Kimin hayatı, kimin yalanıyla inşa edilecek?
Birbirinden tamamen farklı iki kadın olan Tang Xin ve Lan Yangyang, yolları kesiştiğinde aynı şeyi paylaştıklarının farkında değillerdi: Kalplerini asker bir adama kaptırmak.
Tang Xin, disiplinli, ciddi ve başarılı bir kariyer kadınıdır. Hayatta her şeyi kontrol altında tutmaya alışkındır. Lan Yangyang ise özgür ruhlu, enerjik ve hayata daha esnek bakan bir kadındır. Bu iki zıt karakter, aşkı subay Wu Si ve Zong Qing’de bulurlar — ama bu aşk kolay bir yolculuk olmayacaktır.
Askerî yaşamın disiplinli ve zorlu dünyasında, aşklarını sürdürmeye çalışırken, ilişkilerini sınayacak birçok engelle karşı karşıya kalırlar:
Görev ve aşk arasında kalmak,
Uzun ayrılıklar,
Kariyer planlarının çatışması,
Toplumsal beklentiler ve kişisel fedakârlıklar.
Tang Xin ve Lan Yangyang, sadece sevmeyi değil, aynı zamanda beklemeyi, anlamayı ve gerektiğinde savaşmayı da öğrenir. Her ikisi de zamanla hem içsel olarak büyür hem de sevdikleri erkeklerin yanında dimdik durabilecek kadar güçlü bir kadın hâline gelir.
Bu, askerî disiplinin ve kalp çarpıntılarının harmanlandığı, sevmenin bazen bir siper gibi koruyucu, bazen de cephe gibi çetin olduğu bir hikâyedir.
Buppajinda ailesinin en küçük kızı Chatfah, babasının vasiyetinden en büyük mirası alır ve kısa süre sonra evlenmek üzeredir. Ancak her şeyin yolunda gittiği sanılan bir tatil gününde, Chatfah lüks bir yazlık evin en üst katından gözlerinin önünde düşer… ama cesedi ortadan kaybolur.
O anı gören üç ablası Baibua, Chomphu ve Putpichaya bir anda hem şüpheli hem de mağdur hâline gelir. Olay basit bir kaza mıdır, yoksa içlerinden biri mi bu trajedinin arkasındadır?
Baibua, ailenin en büyüğü; sakin, fedakâr ve akılcıdır. Her zaman ailesinin yükünü omuzlamıştır.
Chomphu, ikinci kardeş; özgüvenli, güzel bir modeldir. Ancak geçmişte sevgilisi Chatfah tarafından elinden alınmış, şimdi ise o adamla nişanlıdır.
Putpichaya (Picha), üçüncü kardeş; zarif bir mücevher tasarımcısıdır ve Chatfah’a en yakın olan kişidir. O, kız kardeşini adeta bir sırdaş gibi görmüştür.
Chatfah’ın kaybolması sadece başlangıçtır. Ardından gelen yeni trajediler, üç kardeşi birbirinden şüphe etmeye zorlar. Aile bağları sınanırken, kardeşler geçmişin gölgesinde kalan sırları gün yüzüne çıkarmaya başlar.
Hiç kimseye güvenin kalmadığı bu dünyada, birbirlerine güvenebilecekler mi?
Gerçeği öğrenmek için, çocukluklarında büyüdükleri kasvetli malikaneye geri dönerler. Fakat cevabı ararken, asıl soru daha da netleşir: Chatfah’ın kaybolmasının arkasındaki isim gerçekten onlardan biri olabilir mi?
COVID sonrası dönemde dünya yavaş yavaş iyileşmeye çalışırken, yepyeni bir tehlike insanlığı tehdit etmeye başlar: "Next" adlı gizemli bir ilaç. Başlangıçta enerjiyi artırdığı ve zihni berraklaştırdığı söylenen bu ilaç kısa sürede bağımlılığa yol açar. Fakat asıl korkunç etkisi çok sonra ortaya çıkar: ağır psikoz, halüsinasyonlar ve acımasız cinayetler.
Şehirdeki şiddet olaylarında ani bir artış yaşanırken, soğukkanlı ve zeki bir dedektif olan Prap, olaylar arasında bir bağlantı olduğunu fark eder. Her kurbanın geçmişinde "Next" adlı ilacın izleri bulunmaktadır. Fakat bu sadece başlangıçtır.
Araştırması derinleştikçe Prap, ilacın sıradan bir sokak uyuşturucusu olmadığını, devletin ve büyük ilaç şirketlerinin de bu işin içinde olduğunu keşfeder. Toplumun en savunmasız kesimleri üzerinde yapılan yasadışı klinik deneyler, medyada karartılan bilgiler ve silinmiş geçmişler… Tüm ipuçları karanlık bir komploya işaret eder.
Prap artık sadece bir suçun değil, küresel bir akıl sağlığı krizinin, etik dışı bilimsel araştırmaların ve yozlaşmış bir sistemin peşindedir. Gerçekle yüzleşmeye hazır mıdır?