Misa, hayatı boyunca başkalarının gölgesinde yaşamıştır. En yakın arkadaşına sonsuz bir sadakatle bağlanmış, kocasına ise sorgusuz sualsiz güvenmiştir. Ancak bir gün, en büyük iki güvencesinin eşi ve en yakın arkadaşı gizli bir ilişkisi olduğunu öğrenir. Bu ihanetin yıkıcı etkisiyle yaşanan bir olay sonucu Misa hayatını kaybeder.
Ama bu son değildir.
Misa, gözlerini açtığında kendini on yıl öncesine, her şeyin henüz başlamadığı zamana geri dönmüş halde bulur. Artık hayatının kontrolünü eline almayı, bir figüran değil kendi hikâyesinin başrolü olmayı kafasına koyar. Ve yeni planı nettir: İhanet eden eşini ve arkadaşını zorla birbirleriyle evlendirecek, böylece birbirlerinin gerçek yüzleriyle yüzleşip hayat boyu mutsuz olacaklardır.
Yeni hayatında, kariyerine daha fazla odaklanmaya karar verir. Çalıştığı şirkette karizmatik ve ketum yönetmeniyle yolları kesiştiğinde ise, intikam planları kadar kalbinin de değişmeye başladığını fark eder. Yönetmen ona sadece destek olmakla kalmaz, aynı zamanda Misa’nın kendisini tanımasına, gerçek arzularını keşfetmesine yardım eder.
İntikam ve ikinci şans arasında kalan Misa, geçmişin gölgesinde mi yaşayacak yoksa kendi ışığını mı seçecek?
Beş yüz yıllık inzivanın ardından kadim bir yetişimci olan Hua Zhaoyang, sonunda Göksel Âlem’e yükselir.
Ancak bu zaferin tam ortasında onu yıllardır içten içe kemiren bir gölge belirir: ezeli düşmanı Ye Tian.
Yüzleşme, savaşla değil, kaderle gelir.
Ye Tian’ın ruhu tamamen yok olmadan önce son bir arzu dile getirir Zhaoyang’ın, onun geçmişteki benliklerinden birini bulup içindeki kötülüğü silmesi.
Bu dileği yerine getirmeden Zhaoyang tam anlamıyla arınamayacak ve ruhani yükselişi tamamlanamayacaktır.
Zhaoyang, istemeyerek de olsa bu anlaşmayı kabul eder.
Böylece, ruhlar âleminden dünyaya tekrar iniş yaparak, Ye Tian’ın geçmişteki reenkarnasyonlarını aramaya başlar.
Her hayatta onu başka bir kimlikle, başka bir trajediyle karşısında bulur: bazen bir zalim savaş lordu, bazen bir terk edilmiş çocuk, bazen kendi korkularına yenik düşmüş bir âşık...
Her bir enkarnasyonda, Zhaoyang yalnızca Ye Tian’ın karanlığını dönüştürmeye çalışmaz; aynı zamanda affetmenin, kendini adamanın ve gerçek gücün ne demek olduğunu da öğrenir.
Göksel alemden gelen zarif bir cennet kızı olan Jiang Zhiyu, yeryüzünde bir görev sırasında kaderin oyunuyla Li Zu kabilesinden sıradan bir genç olan Jiang Jinghuai ile karşılaşır.
Aralarındaki fark gözle görülür: biri göklerin asil temsilcisi, diğeri ise sıradan halktan bir genç.
Fakat ruhları beklenmedik bir şekilde birbirini tanır, yakınlaşır... ve sonunda âşık olurlar.
Ancak bu aşk, sadece toplumun normlarına değil, kozmik düzene de aykırıdır.
Cennet ve yeryüzü arasındaki bu yasak ilişki, göksel muhafız Nangong Xiao tarafından fark edilir.
Jiang Zhiyu'nun yüksek konumunu tehdit eden bu bağ, göksel düzenin sarsılmasına yol açabileceğinden, ikiliye zorluklar ve sınavlarla dolu bir kader yazılır.
Zhiyu ve Jinghuai, yalnızca aşklarını değil, geçmişteki yanlış anlaşılmaları da çözmek zorundadır.
Çünkü ortaya çıkan sırlar yalnızca onları değil, tüm âlemleri tehdit eden büyük bir tehlikeyi de gün yüzüne çıkarır.
Birbirlerine olan inançlarıyla, farklı dünyalardan gelen bu iki ruh, hem kendi kalplerini hem de dünyayı kurtarmak için birlikte savaşacaktır.
Yıllarca süren zorlu eğitimden sonra, genç yetişimci Cheng Yan, nihayet "Göğe Yükseliş Töreni"ne ulaşır.
Ancak törende her şey ters gider: en güvendiği kişi olan kıdemlisi Cheng Tian, onu ölümcül bir tuzağa çeker.
Ölümle burun burunayken, antlaşmalı ruh canavarı Chen tarafından kurtarılır.
Bu ihanet, sadece kişisel değil, kozmosun dengelerini tehdit eden kadim bir kötülüğün habercisidir.
Cheng Yan çok geçmeden fark eder ki, Cheng Tian’ın bedeni antik bir iblis ruhu tarafından ele geçirilmiştir.
Bu iblis, üç âlemi (ölümlü dünya, ruhlar âlemi ve göksel düzlem) kaosa sürüklemeyi planlamaktadır.
Artık Cheng Yan için tek yol kalmıştır:
Hem ihanete uğrayan kalbini onarmak,
Hem de bu kadim iblisi mühürleyip üç âleme barışı yeniden getirmek.
Chen ile olan bağı derinleşirken, Cheng Yan geçmişin sırlarını keşfeder ve iblisin sadece dışsal değil, kendi içindeki karanlıkla da bağlantılı olduğunu anlar.
Son büyük savaş yaklaşırken, Cheng Yan, güç ve kalp arasında zor seçimler yapmak zorunda kalır.
"Cuma: Kalpsiz Bir Adam ve Yapay Bir Kalp"
Lu Kun, genç yaşta kurduğu teknoloji şirketiyle büyük başarı elde etmiş, yenilikçi ve vizyon sahibi bir iş insanıdır.
Kalabalık toplantılarda hitabet yeteneğiyle parlayan bu adamın hayatı, herkesten gizlediği büyük bir sırla şekillenmiştir:
Doğrudan cilt temasıyla tetiklenen gizemli ve ölümcül bir alerji.
Basit bir el sıkışma bile onun için ölüm riski taşıyabilir.
Bu sebeple Lu Kun, insanlarla arasında hep görünmeyen bir mesafe kurar.
Güven, yakınlık ve fiziksel temas onun hayatında yer bulamaz.
Ta ki, Dr. Fu Yang isimli dahi bir doktorun geliştirdiği ileri teknoloji bir robot hakkında bilgi alana kadar.
"Friday" (Cuma) adını taşıyan bu robot, yalnızca insan görünümünde değil, aynı zamanda insan gibi düşünen ve hisseden bir yapay zekâya sahiptir.
Friday'in varlığı, Lu Kun’un hayatında bir dönüm noktası olur. İlk kez fiziksel temas kurabileceği biri vardır artık her ne kadar "biri" denemezse de.
Zamanla, Lu Kun bu yapay varlıkla arasında tuhaf bir bağ hissetmeye başlar.
Gerçekten duygular geliştiriyor mudur, yoksa bu sadece teknolojik bir yanılsama mıdır?
Ancak Lu Kun’un hayatındaki bu kırılgan denge, Friday’in geçmişiyle ilgili gizemler ortaya çıkınca sarsılır.
Gerçek insanlarla kuramadığı bağı bir robotla kurmak mümkün müdür?
Peki ya robotun kalbinde gerçekten hissetmeye dair bir kıvılcım varsa?
"Gölgelerde Yazılmış Aşk"
Cha Seon-taek, klasik bir romantik tarihi romanda küçük ve önemsiz bir yan karakter olarak reenkarne olduğunu fark ettiğinde, bu ikinci hayatını sessizce ve dikkat çekmeden yaşamak ister.
Ancak kaderin planları bambaşkadır.
Bir gece, sarayın en tehlikeli ve gizemli figürü olan Kyungsung Prensi ile istemeden yolları kesişir.
Sıradan bir hizmetkâr olarak geçirdiği bu yeni hayat, Prens ile geçirdiği bir gecelik tesadüfî karşılaşma sonrasında sonsuza dek değişir.
İlk başta yalnızca bir yanlış anlaşılmadan ibaret gibi görünen bu olay, ikili arasında tutkulu ama karmaşık bir bağın doğmasına yol açar.
Prens Kyungsung, görünürde soğuk ve mesafeli olsa da, Seon-taek’in içindeki dürüstlük ve sıradışı duruşundan etkilenir.
Seon-taek ise, kaderinde olmayan bu aşkı kabullenmekte zorlanır ama Prens'in ilgisinden kaçamaz.
Saray entrikaları, politik tehditler ve karakterlerin geçmişten gelen sırları arasında, bu aşk büyür.
Ancak bir soru hep akıllarındadır: Yalnızca bir romanın içinde yazılmış olan bu hikâyede, gerçek bir aşk mümkün müdür?
"Yavaşlayan Zaman"
Durmaksızın akan, herkesin bir yere yetiştiği büyük bir şehirde, iki yalnız yabancı bir fotoğrafçı ve bir kitapçı kaderin ince bir oyunuyla karşılaşır.
Hayatın sessizce açtığı yaraları kalplerinde taşıyan bu iki insan, birbirlerinin varlığında beklenmedik bir huzur bulur.
İlk başta temkinli, hatta mesafeli olan bu bağ, zamanla duygusal zırhlarını çözüp kendilerini açmalarını sağlar.
Sokak lambalarının altında paylaşılan sessiz yürüyüşler, eski yaraları anlatan yarım cümleler ve küçük tesadüfler onları birbirine yaklaştırır.
Ancak şehir gibi karmaşık olan zihinleri, gerçek ile hayalin sınırını da bulanıklaştırır.
Kimi zaman hissettikleri şeyin gerçek mi yoksa sadece bir ihtiyaç mı olduğunu sorgularlar.
Ancak her duygusal adım, onları kendilerine bir adım daha yaklaştırır.
Çünkü bazen insan, en çok kendisini tanımak için başkasına ihtiyaç duyar.
"Yavaşlayan Zaman", şehir hayatının kaosu içinde bir nefes gibi süzülen, sevmenin iyileştirici gücünü, duygusal yalnızlığı ve kendini kabullenme yolculuğunu anlatan, sade ama derin bir aşk hikâyesi.
“Gölgelerin Avukatı: No Mu-jin”
No Mu-jin, işçi haklarını savunan kararlı bir iş hukuku avukatıdır.
Ancak onu diğer avukatlardan ayıran çok sıra dışı bir özelliği vardır: Hayaletleri görebilmektedir.
Bir iş kazasında ölümün eşiğinden döndükten sonra, hayatı tamamen değişir.
Artık sadece yaşayanların değil, ölmüş ama haklarını arayamamış işçilerin de sesi olmak zorundadır.
Kendisinden yardım isteyen ruhlar, haksız yere işten çıkarılmış, ölümleri örtbas edilmiş ya da hayatlarını adadıkları iş yerlerinde unutulmuş insanlardır.
Mu-jin, yaşayanların hukuk sisteminde ölmüşlerin adaletini sağlamak için mücadele etmeye başlar.
Her vaka, sadece bir iş davası değil; aynı zamanda bastırılmış trajedilerin, pişmanlıkların ve sessiz çığlıkların hikâyesidir.
Ancak bu yolda yalnız değildir. Eski bir gazeteci olan Han Yeo-jin, onun sırrını keşfeder ve ruhların hikâyelerini gün yüzüne çıkarmak için birlikte çalışırlar.
Her yeni dava, Mu-jin’in kendi geçmişiyle yüzleşmesini de sağlar.
Çünkü gördüğü hayaletlerden biri, onun kişisel tarihine çok daha yakındır...