A lifetime-transcending friendship between Zhao Yunlan and Shen Wei is formed when they are tasked with upholding peace between deities and mortals in a world beyond scientific understanding,
In the bustling city of Guangping, where humans and demons coexist, the wealthy young lady Ban Xia possesses unusual eyes that see shadows invisible to others. Despite her propriety and considerate nature, she is labeled a "madwoman" by others. When Ban Xia uncovers her cousin's secret, she meets the demon hunter Xuan Ye, whose gentle kiss reveals the world where humans and demons coexist. Together, they investigate various mysterious phenomena in Guangping.
Tüm yaşama umudunu yitirmiş olan Jeong Hee-wan, hayatının en karanlık anında, hiç beklemediği bir anda ilk aşkı Kim Ram-woo ile yeniden karşılaşır.
Ancak bu karşılaşmanın sıradan bir tesadüf olmadığı ortaya çıkar — çünkü Ram-woo artık bir ölüm meleğidir.
Hee-wan, yaşadığı acıların, yalnızlığın ve tükenmişliğin ortasında kendi varlığını sorgularken, Ram-woo’nun tekrar hayatına girmesi geçmişin kapılarını aralar.
Eskiden kalbini ısıtan, ama zamana yenik düşen bir aşkın küllerinden, yeni bir başlangıç doğar.
Fakat artık her şey farklıdır. Ram-woo, yaşayanlarla bağ kurmaması gereken bir varlıkken, Hee-wan’ın yanında kalmak için kendi kurallarını sorgulamaya başlar.
İkili, bir yandan aralarındaki duyguları yeniden keşfederken, diğer yandan yaşamla ölüm arasındaki çizgide anlam arayışına çıkar.
Bu karşılaşma, Hee-wan için sadece bir teselli değil, aynı zamanda kendini yeniden bulma yolculuğunun da başlangıcı olur.
“Hayatla ölümün, aşk ve vedaların iç içe geçtiği bu hikâye; ikinci şansların, kabullenişin ve ruhların iyileşme sürecinin dokunaklı bir anlatısıdır.
Jeong Hee-wan, Ram-woo’nun siyah cüppesinin altında hâlâ o eski sıcaklığı bulabilecek mi? Yoksa bu aşk, iki dünya arasında sıkışıp kalmış bir anı olarak mı kalacak?”
Cennet Âlemi’nin kutsal hazinesini geri almak için Tanrıça Wu Shuang, yeryüzüne iner.
Görevi nettir: Youhu Kabilesi’nin yüksek rahibi Yuan Zhong’u ortadan kaldırmak.
Ancak kader, bu görev sırasında bambaşka sırlar ve duygularla onu yüzleştirir.
Yuan Zhong, dışarıdan bakıldığında kudretli, soğukkanlı ve gizemli bir figürdür.
Fakat Wu Shuang, onu yakından tanıdıkça geçmişindeki trajedileri ve taşıdığı yükleri fark eder.
Gittikçe netleşen gerçekler, Wu Shuang’ın görevini sorgulamasına neden olur.
İkili arasında doğan beklenmedik aşk, sadece görevlerini değil, dünyalarını da sarsar.
Wu Shuang, Cennet Âlemi’nin öğretileri ile kalbinin sesini arasında sıkışıp kalırken; Yuan Zhong da karanlıkla aydınlık arasında denge kurmaya çalışır.
Ancak bu aşk, yalnızca onların kaderini değil, tüm âlemlerin geleceğini etkileyecektir.
Gizli düşmanlar, kadim lanetler ve yaklaşan bir felaket… Wu Shuang ve Yuan Zhong, birlikte hem kendi kalplerini hem de dünyayı kurtarmak için güçlerini birleştirir.
“Göksel güçler, kadim sırlar ve yasak bir aşkla örülü bu epik hikâye; görevle aşkın, kaderle özgür iradenin çatışmasını büyülü bir anlatımla gözler önüne seriyor.”
Hikâye, Joseon Hanedanlığı'ndan gelen bir karakterin 400 yıl sonrasına, günümüz modern dünyasına yaptığı beklenmedik zaman yolculuğunu konu alır.
Tesadüflerin zinciriyle bir restoran açmasıyla birlikte, komik ve kaotik olaylar ardı ardına gelişir.
Asaletle yoğrulmuş, görgü kurallarına bağlı ve geleneksel değerlere sahip bu Joseonlu karakter, modern dünyanın hızına, teknolojisine ve alışkanlıklarına ayak uydurmakta büyük zorluk çeker.
Ancak bir şekilde kendini, yanlışlıkla devraldığı küçük bir restoranın başında bulur.
Yemek tariflerini eski usullere göre hazırlayan bu "yeni nesil şef", başta çevresindekilerin tuhaf bakışlarıyla karşılaşsa da, kısa sürede farklılığıyla dikkat çekmeye başlar.
Restoran kısa sürede mahallede konuşulan bir yere dönüşür.
Ancak bu başarıyla birlikte, onu modern dünyaya adapte etmeye çalışan bir grup yeni arkadaş, internet ünlüleri, rakip işletmeciler ve türlü yanlış anlaşılmalar, işleri iyice karıştırır.
"Bu hikâye; kültürler arası çatışmayı, geçmişle günümüz arasındaki farkları ve insan ilişkilerinin zamansızlığını kahkaha dolu bir dille anlatıyor.
Joseon gelenekleriyle modern mutfağın buluştuğu bu lezzetli komedi, izleyenlere hem gülümseten hem de duygulandıran bir deneyim sunuyor."
Neo-Medeniyet'in 253. yılında, Kaptan Luo Weizhao ve Pei Su, toplumun tartışmalı kesimi olan “Apath”larla bağlantılı bir dizi suçu araştırırken, ahlak, özgür irade ve umudun gücü hakkındaki yerleşik inançları sarsan derin bir komployu açığa çıkarırlar.
Geleceğin yüksek teknolojili şehirlerinde geçen bu hikâyede, insanlık uzun süredir barış ve düzen içinde yaşamaktadır.
Ancak bu düzenin görünmeyen yüzünde, duyguları hissedemeyen ve toplumdan dışlanan bir grup olan “Apath”lar bulunmaktadır.
Bu bireylerin, duygusal tepkiler verememeleri onları hem birer tehdit hem de birer gizem haline getirmiştir.
Kaptan Luo Weizhao, deneyimli bir güvenlik görevlisi olarak soğukkanlılığı ve adalet anlayışıyla tanınır.
Genç ve zeki ortağı Pei Su ise hem olaylara farklı bakış açıları getirmesi hem de geçmişine dair sırlarla öne çıkar.
İkili, başlangıçta sıradan görünen birkaç cinayet vakasını incelerken, suçların Apath’larla olan bağlantısını fark eder.
Bu ipuçları onları, sadece bireyleri değil, tüm toplumu etkileyebilecek büyük bir komplonun içine sürükler.
Araştırmaları ilerledikçe, Luo ve Pei toplumun inşa ettiği değerlerin sorgulanması gereken karanlık yönleriyle yüzleşir.
Apath’lar gerçekten tehlikeli midir, yoksa sadece anlaşılmamış bireyler midir? Özgür irade nedir ve toplumun iyiliği adına nelerden vazgeçmek gerekir?
Bu sürükleyici anlatı, yalnızca bir suç soruşturması değil; aynı zamanda insan olmanın, hissetmenin ve umut etmenin ne anlama geldiğine dair felsefi bir yolculuktur.
20 yaşındaki Tong, vampirler için karşı konulmaz bir çekiciliğe sahip, nadir ve güçlü bir kan türüne sahiptir.
Çevresindeki herkes ona hemofili hastası olduğunu ve kanını akıtma riski taşıyan her şeyden uzak durması gerektiğini söyler.
Ancak Tong bu kuralı çiğner ve yetimhaneden en yakın arkadaşı Tonkla adına bir etkinlikte garson olarak çalışmayı kabul eder.
Bu etkinlikte, Amarittrakul ailesinin 200 yaşındaki varisi ve organizasyonun ev sahibi olan Mark ile tanışır.
Mark, Tong'u diğer misafirlerden uzak tutmaya çalışırken beklenmedik bir kaza yaşanır ve Tong'un eli kesilir.
Açığa çıkan "Altın Kan"ın tatlı kokusu, etraftaki vampirleri çılgına çevirir ve içgüdüsel açlıklarını uyandırır.
Bu vampirler arasında, Mark’ın ailesinden olan ve 250 yaşındaki bir başka varis olan Nakan da vardır.
Mark, artık sadece diğer vampirlerden değil, kendi içindeki karanlık dürtülerden de korumak zorunda olduğu Tong’u koruyabilmek için her şeyi göze almak zorundadır.
Ancak, Tong'un kanının büyüleyici cazibesi, kaderlerinin sandıklarından daha karmaşık şekilde birbirine bağlı olduğunu gösterir.
Taohu, kocaman, yumuşacık beyaz bir peluş ayıdır ve tam on yıldır Nat’in en büyük teselli kaynağı olmuştur.
Nat, çocukluk yıllarından beri üzüldüğünde, mutlu olduğunda ya da yalnız hissettiğinde Taohu’ya sarılmış, ona sırlarını fısıldamış ve onu en güvendiği dostu olarak görmüştür.
Ancak, Taohu sıradan bir oyuncak ayı değildir.
Görünürde cansız bir peluş gibi dursa da, evdeki diğer nesnelerle iletişim kurabilen özel bir varlıktır. Onun için masa lambaları, halılar, hatta çay fincanları bile konuşabilen dostlardır.
Bir gün, Nat’in haberi olmadan inanılmaz bir mucize gerçekleşir: Taohu, birdenbire yakışıklı bir genç adama dönüşür.
Ama işler göründüğü kadar basit değildir—bu yeni bedene sahip genç adam kim olduğunu, nereden geldiğini ya da neden var olduğunu hatırlamamaktadır.
Tek bildiği şey, bir zamanlar Nat’in en sevdiği peluş ayı olduğu ve şimdi bir insan olarak karşısına çıkmayı ne kadar çok istediğidir.
Ancak geçmişini araştırmaya başladıkça, karşısına beklenmedik bir gerçek çıkar.
Onun varlığı, yalnızca bir çocukluk oyuncağına hayat verilmiş basit bir olay değildir.
Taohu’nun geçmişi, Nat’in ailesinin uzun yıllardır sakladığı karanlık ve karmaşık sırlarla bağlantılıdır.
Her ipucu, onu daha derin ve tehlikeli bir gerçeğe sürükler.
Dahası, Taohu’nun insan olarak var olabileceği süre sınırlıdır. Zamana karşı yarışırken, geçmişinin gizemini çözmek ve kim olduğunu öğrenmek için elinden geleni yapmalıdır.
Ama kalbinde, her şeyden daha ağır basan başka bir duygu vardır—Nat’e olan sevgisi.
Onun en büyük arzusu, geçmişinin gölgelerinden sıyrılıp Nat’in yanında kalabilmek ve gerçek bir insan olarak onunla birlikte olabilmektir.
Peki, Taohu tüm sorularına cevap bulabilecek ve geçmişinin sırlarını açığa çıkarabilecek mi?
Yoksa zamanı dolmadan önce bu dünyadan silinip gitmeye mi mahkûm olacak? Aşk ve sırlarla dolu bu yolculukta, Nat ve Taohu’nun kaderi nasıl şekillenecek?
Shun, galaksiler arası bir inşaat mühendisi olarak görevlendirilmişti.
Görevi, Dünya'yı tamamen yok etmekti; çünkü bu gezegen, büyük bir intergalaktik ekspres yolunun yapımına engel oluyordu.
Bu yol, galaksi boyunca hızla seyahat edebilmek için çok önemliydi.
Ancak, bu plan, Dünya’daki tüm yaşamı sona erdirecekti.
Shun, bu görevi yıllarca beklemişti ve başka bir alternatifi yoktu.
Dünya'nın yok edilmesi, galaksi için gerekliydi. Fakat, oraya ayak basmadan önce, Shun insanları pek umursamıyordu. Ne de olsa, onlar sadece küçük bir engeldi.
İlk günü, Dünya'da alıştığı hayatın çok dışında, onun için bilinmeyen bir kültürde geçti.
Chondan adında bir adam, bir Thai restoranının sahibi, Shun’u kendi ev yapımı yemekleriyle büyülemeyi başarmıştı.
Shun, başlangıçta sadece görevini unutmamak için bu yemekleri denemişti. Ama Chondan’ın yemekleri, Shun’un hiç deneyimlemediği bir tat ile doluydu.
Düşünceleri yemeklerin tadıyla buluştuğunda, galaksiler arası yolculuk planları sanki geçici bir parantez gibi kayboluyordu.
İlk başta, sadece bir kaç öğün keyif için yemek yedi.
Ancak her bir yemekle, Shun’un yavaşça bir bağımlılık geliştirmesi kaçınılmaz oldu.
Chondan’ın yemekleri, yalnızca lezzetli değil, aynı zamanda ondan çok daha fazlasını vaat ediyordu.
Sadece yemek değil, her tabak adeta bir tür zevk, huzur ve içsel bir tatmin sunuyordu.
Shun, galaksinin öteki köşelerinde uzun yıllar boyunca yiyebileceği her türlü lüks yemeği tatmıştı ama hiçbiri, Chondan’ın yemeklerinin taşıdığı sıcaklık ve özlemi vermiyordu.
Bir öğleden sonra, yemek masasında otururken, Shun bir an düşündü: Dünya'yı yok etmek ne kadar zorlayıcı bir görev olsa da, belki bir süre bu yemeklerin keyfini çıkarabilirim.
Duygusal olarak, Chondan’ın yemekleri onu şaşırtmıştı; çünkü galaktik mühendislik görevlerinde her zaman mantık ve verimlilik ön planda olurdu.
Fakat burada, Dünya'da, mantıksızca hissettiren bir şey vardı: yemeklerin tadı. Ve tatlar, onu başka bir dünyaya, bir huzur noktasına taşıyordu.
Shun bir süre daha Chondan’ın restoranına gizlice devam etti.
Dünya'nın yok olmasını ertelemek, bir anlamda kaçış gibi görünüyordu.
Her yemek sonrası, görevine dönüş düşüncesi yavaşça zayıflıyordu.
O andan itibaren, görevinin sadece bir plan olduğunu, Dünya'nın yok edilmesinin basit bir emir ve bir gereklilikten ibaret olmadığını fark etmeye başlamıştı.
Chondan’ın mutfak becerisi, Shun’un dünyasında bir değişim yaratıyordu.
Ve böylece, Shun dünyayı yok etme kararını ertelemişti.
Hem de birer tabak dolusu yemekle.
Tüm bu tatlar ve içsel huzur, galaktik mühendislik görevinden daha ağır basıyordu.
Zaten bir gün bıkarsa, dünyayı yeniden yok etmeye karar verebilir, ama şimdilik, lezzetli yemeklerin ve dostane sohbetlerin tadını çıkarma zamanıydı.
Dizi, bulduğu sihirli bir altın kaşık sayesinde zengin bir arkadaşıyla hayatlarını değiştiren Seung Cheon'un etrafında dönmektedir. Fakir ama sevgi dolu ailesini zengin bir aileye tercih eden Seung Cheon'un fikrini değiştirmek için sadece üç şansı vardır. Bu yüzden iki olası geleceğinden hangisinin seçilmeye değer olduğuna karar vermek zorundadır.