"İntikamla yoğrulmuş bir kader, yıldızların izinde yazılır..."
"Zang Hai Efsanesi", İmparatorluk Gökbilimcisi Kuai Duo’nun oğlunun kaderle örülü öyküsünü anlatıyor.
Genç yaşta ailesini bir komploda kaybeden bu çocuk, adaletin yokluğunda büyür.
Derin bir intikam duygusuyla yanıp tutuşurken, on yıl boyunca gölge gibi yaşamayı, kılıçla konuşmayı ve düşmanlarını alt etmeyi öğrenir.
Geçmişini ardında bırakır, gerçek adını gizler ve Zang Hai ismini alarak başkente doğru yola çıkar.
Artık tek amacı vardır:
Ailesine kurulan tuzağın ardındaki gerçeği ortaya çıkarmak, sevdiklerinin intikamını almak ve adaleti sağlamak.
Zang Hai, karmaşık saray entrikaları, yozlaşmış bürokratlar ve gizli tarikatlarla dolu bir dünyada, keskin zekâsı ve dövüş becerileriyle hayatta kalmaya çalışır.
Her adımda geçmişine dair parçaları birleştirir, ancak öğrendiği her yeni gerçek, onu daha karanlık bir yol ayrımına sürükler.
Zang Hai'nin yolculuğu, sadece bir intikam hikâyesi değil;
aynı zamanda kimliğini, inançlarını ve insanlığını yeniden keşfetme serüvenidir.
Cadı klanının lideri Xia Mo, gücünün kaynağı olan büyülü kolyesini kaybettikten sonra zayıf düşer.
Bir zamanlar efsanevi gücüyle bilinen Xia Mo, şimdi hem kendi halkının güvenini kaybetmek üzeredir hem de düşmanlarına karşı savunmasızdır.
Umutsuzluk içinde, gücünü yeniden kazanmak için beklenmedik bir anlaşma yapar.
Karşısındaki kişi, intikam arayışındaki bir fizik profesörü, Mu Hanyu’dur.
Bilimin ve mantığın adamı olan Hanyu, ailesini karanlık büyü yüzünden kaybetmiş ve yıllardır gizemli düşmanının izini sürmektedir.
Xia Mo’yla yolları kesiştiğinde, ikisi de birbirinin kim olduğunu tam olarak bilmeden iş birliği yapmaya karar verirler.
Xia Mo, Hanyu'nun bilimsel bilgisinden,
Mu Hanyu ise Xia Mo’nun kadim büyülerinden faydalanarak ortak bir hedefe yürürler.
Ancak zamanla aralarındaki bağ güçlenmeye başlar. Xia Mo’nun karanlık geçmişiyle Hanyu’nun kanla yazılmış intikam yeminleri arasında yeşeren duygular, ikiliyi ikilemlere sürükler.
Tam her şey yoluna giriyor gibi görünürken, Xia Mo’nun geçmişi ve Hanyu’nun gerçek hedefi onları karşı karşıya getirir.
Birbirlerinin kaderine dönüşen bu iki kişi, şimdi şu sorunun cevabını aramak zorundadır:
Hayallerinin kadını olan, hayranlık duyduğu kıdemli meslektaşıyla yaşadığı kötü bir randevunun şokunu atlatamayan sıradan beyaz yakalı Ken'ichi Tsumiki,
ani bir kararla, dış görünüşüyle cezbedici bir yapay zekâ kız android satın alır.
Bu model, cinsel ilişki dahil olmak üzere eş olarak programlanmıştır.
Tsumiki, ona "Piple" adını verir ve onunla evlenir.
Ancak, birlikte geçirdikleri ilk gecede Piple, onun tüm yakınlaşma girişimlerini geri çevirir.
Karmaşık ve utanç dolu bu durum karşısında ne yapacağını bilemeyen Tsumiki,
Piple’ı geliştiren şirkete başvurur ve burada yapay zekâ araştırmacısı Kaede Miyama ile tanışır.
Miyama, Tsumiki’ye sorunun, Piple’ı başlangıçta nasıl yapılandırdığıyla ilgili olduğunu açıklar.
Ne yazık ki bu kurulum değiştirilemezdir.
Fakat Miyama'nın aklında bambaşka, şaşırtıcı bir fikir vardır...
Onun önerisi, yalnızca bir teknik düzeltme değil,
Tsumiki'nin kendini ve ilişkiler hakkındaki bakış açısını sorgulamasına neden olacak bir yolculuğun da başlangıcıdır.
Zhang Bo Yu, sıradan bir hayatın sıradan bir köşesinde yaşamaktadır görünüşte.
Ancak kimsenin bilmediği, hatta hayal bile edemeyeceği bir sırrı vardır: Elinde tuttuğu gizemli bir roman, paralel bir dünyaya açılan bir kapıdır.
Bo Yu, bu sırrı yıllardır büyük bir titizlikle saklamıştır. Diğer dünyalara yaptığı yalnız yolculuklar, onun kaçış noktası ve sessiz mucizesidir.
Ta ki, tamamen tesadüf eseri Xiao Jiu'nun kitabın sırrını keşfetmesine kadar…
Bir anda, yalnızlığını paylaşmak zorunda kalan Bo Yu’nun tüm dünyası değişir.
Xiao Jiu'nun merakı, cesareti ve kendine has enerjisi bu yolculuklara bambaşka bir anlam katmaya başlar.
Artık yalnız değillerdir.
Zamanın ve mekânın ötesine uzanan yolculuklarında, gizemli bir enerjinin yönlendirmesiyle Lin Yi Tong adlı parlak zekâlı bir yol arkadaşı daha onlara katılır.
Üçlü, bilinmeyen topraklarda keşifler yaparken yalnızca farklı evrenleri değil, aynı zamanda birbirlerinin iç dünyalarını da tanımaya başlar.
Her geçtikleri kapı, onları hem evrenin hem de kendilerinin sırlarına biraz daha yaklaştırır.
Ancak bu yolculuk, sadece bir macera değildir.
Zamanla, kitabın açtığı kapıların yalnızca keşif değil, seçim anlamına da geldiğini fark ederler.
Çünkü bazı dünyalar sizi kendinize daha da yaklaştırırken, bazıları sizi sonsuza dek kaybedebilir…
Tüm evreni yönettiği söylenen kudretli Sariel tarafından titizlikle seçilen dört özel adam Qin Zan, Si Kong Ming, Yan Meng ve Bai Ze artık “Bay Zaman” unvanının taşıyıcılarıdır.
Ancak bu unvanın büyük bir bedeli vardır:
Kendi geçmişlerine dair hiçbir anıları yoktur.
Görevleri ise son derece gizemlidir.
Sariel tarafından atandıkları A104 adlı dünya bölgesinde; aşk, aile ve dostluk gibi insani duyguları “toplamak” ve gözlemlemekle yükümlüdürler.
Bu süreçte, insanların yaşamlarına görünmeden dahil olur, duyguların derinliğini analiz ederler.
Ama görevleri ilerledikçe, hissettikleri şeyler sadece gözlemle sınırlı kalmaz…
Hepsinin yolları tekrar tekrar Xiang Ling Er adında bir kızla kesişir.
Xiang Ling Er, sürekli tehlikeye düşen, savunmasız ama bir o kadar güçlü bir genç kadındır.
Onlar onu tanımıyormuş gibi hisseder, fakat içlerinde tarif edemedikleri bir bağ kıvılcım gibi yanmaya başlar.
Her karşılaşma, içlerinde bir yerlere gömülmüş geçmişin yankılarını taşır gibidir.
Peki ya Xiang Ling Er, onların kaybettikleri hayatların anahtarıysa?
Ve Bay Zamanlar, sadece başkalarının duygularını mı toplayacak, yoksa sonunda kendi kalplerinin çağrısına mı kulak verecek?
Hayatın iniş çıkışları, zamanla şekillenen sevgiler ve beraber atlatılan fırtınalar…
Birbirini sonsuz sevmiş bir çift, yıllar sonra tekrar bir araya gelir ama bu sefer cennette.
Fakat kader, bir kez daha sürprizini saklamıştır. Adam, hayatını genç yaşta kaybetmiş, otuzlarında kalmıştır. Kadın ise uzun yıllar yaşayıp ardından vefat etmiş, cennete geldiğinde artık seksenli yaşlarındadır. Bedenleri farklı yaşlarda, kalpleri ise hâlâ aynı yerde atmaktadır.
Cennetin huzurlu bahçelerinde yeniden kavuşsalar da, aralarındaki bu zaman farkı, ilişkilerini sorgulamalarına neden olur.
Eskisi gibi olabilirler mi?
Birbirlerini yeniden tanıyabilecekler mi?
Yoksa aşk, sadece zamanla değil, aynı zamanda eşzamanlılıkla da mı var olur?
Bu dokunaklı hikâyede, aşkın zamanı aşabilme gücü, yaşlanmanın ötesinde bir bağ kurabilmenin mümkün olup olmadığı sorgulanır.
Ve asıl soru şudur:
Kalpler aynı yaşta atabiliyorsa, bedenler farklı olsa ne fark eder?
Efsanelerle ve mistisizmle yoğrulmuş bir dünyada, geçmişten gelen öfkeyle yanıp tutuşan intikamcı bir ruh ile kadim güçlere bağlılık yemini etmiş adanmış bir şamanın yolları kesişir.
Bir zamanlar haksız yere kurban edilmiş olan bu ruh, karanlıkla beslenen lanetli bir varlığa dönüşmüştür.
Günümüz insanlarını cezalandırmakta kararlıdır. Ancak karşısına çıkan şaman, onun içindeki öfkenin ardında saklı olan acıyı görür.
Ruhun hikâyesi sadece kan ve lanetle değil, aynı zamanda aşk, ihanet ve kayıpla yazılmıştır.
Şaman, ruhu arındırmak için yola koyulurken, ikisi arasında beklenmedik bir bağ oluşur.
Zamanla, birbirlerinin dünyasında var olmayı öğrenirler: biri yeryüzüne kök salmış, diğeri öte alemin zincirleriyle bağlı.
Bu bağ, yalnızca bir kurtuluş umudu değil, aynı zamanda yasak bir aşkın kıvılcımı haline gelir.
Ancak kaderin kuralları acımasızdır.
Ruh, dünyada kalamaz; şaman ise onu tamamen kaybetmeden önce ya kurtuluş yolunu bulmalı ya da kalbinin en derin arzularını feda etmelidir.
Bu, aşkın en karanlık yüzlerle sınandığı, affetmenin en güçlü büyü olduğu bir hikâyedir.
Ruh kurtarılabilir mi, yoksa geçmişin gölgeleri aşkı da beraberinde mi sürükleyecek?
Saengtai, gereksiz konuşmalardan ve özellikle yabancılarla iletişim kurmaktan hoşlanmayan içine kapanık bir gençtir.
Kalabalıklar arasında sessizliği tercih eder, yalnızlığı ise bir kaçış değil, bir konfor alanı olarak görür.
Ancak onun sessizliğinin ardında fiziksel bir neden de vardır: yağmur yağdığında işitme kaybı yaşamasına neden olan sinirsel bir rahatsızlık.
Gökten damlalar düşmeye başladığında dünya onun için sessizliğe gömülür.
Fakat kader, Saengtai’ye tuhaf bir istisna sunar.
Yağmur her damladığında her sesi kaybetmesine rağmen, tek bir sesi net bir şekilde duymaya devam eder — kim olduğunu bilmediği, ama sesini tanıdığı o bir kişinin sesi.
Ne kadar mantıksız görünse de bu gizemli ses, yağmurlu günlerde onun tek bağlantısı olur dış dünyaya. Belki bir teselli, belki bir umut, belki de kaderin ona uzattığı görünmez bir eldir.
Saengtai, artık sadece nedenini değil, bu sesin sahibini de öğrenmek istemektedir.
Sessizliğin içindeki bu tek ses, onun kalbini uyandıracak mı? Yoksa bu da yalnızca geçici bir tesadüf mü olacak?