
Fifa, 18 yaşında genç bir hayalperesttir. En büyük arzusu, bir gün Japonya’ya gidip orada hayatına yeni bir yön vermektir.
Ancak büyük umutlarla yaptığı başvurusu reddedildiğinde, hayalleri bir anda yıkılır.
Tam da ne yapacağını bilemediği bir dönemde, büyükannesi devreye girer.
Fifa’ya yardım etmeyi teklif eder ama bir şartla: Aileye ait çiftlikte üç ay boyunca çalışması gerekmektedir.
Fifa, başta isteksiz olsa da, hayalini gerçekleştirebilmek için bu teklifi kabul eder.
Kırsalın sakinliği ve doğanın kucağında geçen bu süreç, onun için yalnızca bir zorunluluk değildir; aynı zamanda içsel bir yolculuğun da başlangıcıdır.
Ve bu yolculukta, Fifa’nın hayatını değiştirecek biriyle tanışır: 30 yaşındaki park görevlisi Hem.
Hem, doğayla iç içe, sakin ve olgun bir yaşam süren biridir.
İlk başta birbirlerinden oldukça farklı dünyaların insanları gibi görünseler de, zamanla aralarındaki mesafe yavaş yavaş kapanır.
Fifa’nın gençliğinin enerjisi ve hayal gücü, Hem’in dinginliğine dokunurken; Hem’in yaşanmışlıkları ve hayat bilgeliği, Fifa’ya yeni bir bakış açısı kazandırır.
Doğanın huzur verici atmosferinde filizlenen bu ilişki; yaş, geçmiş ve farklı yaşam tarzlarına rağmen kalpten kalbe kurulan bir bağın mümkün olduğunu gösterir.
Fifa için Japonya artık sadece bir hayal değil, ama belki de gitmeden önce keşfetmesi gereken duygusal bir duraktır.