
Yeni neslin Aurora'sı sıradan bir prenses değil.
O, modern hayatın içinde özgür ruhlu, cesur, başına buyruk bir genç kadın.
Güzelliğiyle dikkat çekse de asıl büyüsü, hayatı tutkuyla yaşamasında gizli.
"Bir gün beyaz atlı prensim beni kurtarır" düşüncesiyle değil, tam tersine kendi masalını yazabileceğine inanarak yaşamaktadır.
Ama hayat, peri masallarındaki kadar yumuşak değildir.
Bir anda yaşadığı duygusal yıkımlar, beklentiler, yalnızlık ve başarısızlıklar Aurora’yı ağır bir depresyona sürükler.
Hayatın gerçekleri, hayallerinin üzerine çöker.
Artık kendini tanıyamadığı, duygularından koptuğu bir noktada zihinsel bir kapanmaya girer işte o an "uyur".
Kimsenin fark etmediği, gözleri açık ama içi donmuş bir uykuya.
Ve bu kez, onu öperek uyandıracak bir prens yoktur. Çünkü masal artık değişmiştir.
Aurora’nın kurtarıcısı, dışarıdan biri değil; kendi iç sesi, kendi karanlığından uyanma iradesi olacaktır.
Hikâye, onun yeniden doğuşunu, parçalarını birleştirme sürecini ve artık "kurtarılmaya ihtiyaç duymayan" bir kadın oluşunu anlatır.