Japonya’da yeni kabul edilen bir tıp dalı olan genel pratisyenlik, yalnızca hastalıkların değil, insanın tüm yaşamının tedavisini hedefler. Bu alanın öncülerinden biri olan Tokushige Akira, hastalarını dikkatle dinleyen, onların yalnızca şikâyetlerini değil, hikâyelerini de önemseyen bir doktordur.
Akira, her gün farklı hayatlarla karşılaşır: işini kaybedip stresle baş edemeyen bir baba, sırlarını saklayan bir genç kız, uzun yıllar eşine bakmış ama kendi sağlığını ihmal etmiş bir anne… Her birinde, semptomların ardında gizlenen acılar ve söylenemeyen gerçekler vardır.
Onun yöntemi basittir ama derindir: dinlemek. Sessizce, empatiyle, sabırla dinlediğinde, hastaların çoğunun aslında iyileşmeye giden yolun kapısını kendi sözleriyle araladığını görür.
Hastalıkların yalnızca bedende değil, kalpte ve ruhta da kök saldığını bilen Tokushige Akira, bazen bir teşhis koymaktan çok daha fazlasını yapar: insanlara hayatlarına yeniden umutla bakabilmeleri için yol gösterir.
Bu dizi, tıp dünyasının alışılmış soğuk yüzünü değil, insanın hikâyelerine dokunan şefkatli bir doktorun bakışını anlatır. Her bölüm, farklı bir hastanın öyküsünü işlerken, Akira’nın kendi geçmişindeki yaralarıyla da yüzleşmesine tanıklık ederiz.
1936 yılının çalkantılı Şanghay’ında, kader bir zamanlar ayrılmış iki eski çocukluk arkadaşını yeniden bir araya getirir. Biri, yeraltı dövüş turnuvalarında adını duyuran inatçı bir dövüşçü; diğeri ise ticarette ustalaşmış, görünürde lüks ve ihtişam içinde yaşayan bir iş adamıdır.
Yıllar önce dostlukları kopmuştur: farklı yollar seçmiş, farklı ideallere sarılmışlardır. Ancak yaklaşan fırtına ülkenin işgal tehdidi ve halkın baskı altındaki yaşamı onları yeniden aynı safta buluşturur.
İlk buluşmaları gergindir; güvensizlik, geçmişten kalan kırgınlıklar ve karşıt hayat tarzları onları karşı karşıya getirir. Fakat çok geçmeden, her ikisi de aynı vatansever amaç uğruna savaşmak zorunda olduklarını fark eder. Birlikte, Shanghai’ın arka sokaklarından yüksek sosyeteye kadar uzanan gizli operasyonlarda yer alır, düşmanlarla mücadele eder ve kendi içlerindeki çatışmaları aşmaya çalışırlar.
Bu yolculuk, yalnızca ülkeyi savunmak için verilen bir mücadele değil, aynı zamanda dostluğun yeniden doğuşu ve iki farklı kaderin tek bir amaçta birleşmesinin öyküsüdür.
Gençlik yıllarından yetişkinliğe uzanan yolculukta, iki yakın arkadaş arasında sıcaklık ve gizli bir gerilimle örülü bir bağ oluşur. Birlikte hayaller kurar, tartışır, sonra da hayatın farklı yönlere sürüklediği yetişkinler haline gelirler.
Yıllar sonra kader onları yeniden bir araya getirir. Arkadaşlardan biri ağır bir hastalıkla karşı karşıyadır ve diğerine tek bir ricada bulunur:
“Son günlerimde yanımda kalır mısın?”
Bu yeniden buluşma, sadece vedalaşmanın değil, geçmişle yüzleşmenin de kapısını aralar. Kahkahalarla hüzünlü anılar iç içe geçerken, ikisi de dostluklarının aslında ne kadar derin ve dönüştürücü olduğunu yeniden keşfeder.
Hikâye, ayrılıkla değil; hayatı kutlamanın, affetmenin ve sevginin en saf hâlini anlamanın öyküsüdür.
Dövüş sanatları romanlarına tutkuyla bağlı genç Xiao Mingming, bir gün kendini okuduğu hikâyelerden birinin içinde bulur. Artık o, romanın kahramanı Xiao Qiushui’dir. Yepyeni bir kurgusal dövüş sanatları dünyasında, genç ve idealist bir delikanlı olarak yolculuğa başlar.
Başlangıçta heyecanlı ama tecrübesiz olan Xiao Qiushui, çıktığı yolda dostluklar kurar, düşmanlarla yüzleşir ve hayatın zorluklarıyla olgunlaşır. Kimi zaman ihanete uğrar, kimi zaman da ummadığı destekçiler bulur. Her mücadele, hem dövüş yeteneklerini hem de karakterini şekillendirir.
Zamanla, sıradan bir hayalperest gencin; adalet, sorumluluk ve fedakârlıkla yoğrularak asil bir kahramana dönüşümünün hikâyesi anlatılır. Onun yolculuğu sadece kılıç ve yumruklarla değil, aynı zamanda kalbiyle verdiği sınavlarla da doludur.
Bir gün, süpermarketin hemen yanındaki apartman dairesinde bir ceset bulunur. Olay başta sıradan bir cinayet gibi görünse de, genç market çalışanı Dae-sung için işin içinde garip bir şeyler vardır. Polis araştırması yavaş ilerlerken, Dae-sung’un merakı ağır basar. Ona, her şeye burnunu sokmayı seven annesi ve meraklı sevgilisi Ah-hee de katılır.
Üçlü, katilin izini sürmek için marketin kayıtlarına ve müşterilerin fişlerine göz atmaya karar verir. İlk bakışta sıradan alışveriş listeleri gibi duran bu fişler, aslında cinayetin ardındaki gizemi çözebilecek küçük ipuçları taşımaktadır: alışılmadık saatlerde alınan ürünler, birbirine bağlanan alışveriş alışkanlıkları ve kimliği saklanan müşteriler…
Her fiş, onları farklı bir şüpheliye yönlendirirken, aynı zamanda aile bağlarını ve ilişkilerini de sınar. Dae-sung, annesinin kontrolcü tavırlarıyla; Ah-hee ise, Dae-sung’a olan güveniyle yüzleşmek zorunda kalır. Cinayetin ardındaki gerçek, düşündüklerinden çok daha yakındır ve sıradan bir market fişi, herkesi sarsacak karanlık bir sırrı açığa çıkaracaktır.
Bir oyun… sıradan görünen ama ölümcül sonuçlar doğuran bir oyun.
Gizemli bir zar masaya bırakıldığında, artık şansa yer yoktur; her atış hayatla ölüm arasındaki çizgiyi belirler.
Oyuncular, kazanmak için yalnızca zekâlarını ve cesaretlerini değil, birbirlerine olan güvenlerini de sınamak zorundadır. Ancak bu oyunda güvenmek, ihanete davetiye çıkarmak demektir. Her köşede yeni bir tuzak, her hamlede yeni bir kayıp bekler.
Hayatta kalmak için savaşacaklar, birbirlerini kandıracaklar ve en karanlık yönleriyle yüzleşecekler. Çünkü bu zar oyunu, yalnızca kazananı değil, kaybedeni de seçer.
Kore Yarımadası, barışın eşiğinde olduğu kadar kaosun da kıyısındadır.
Ülkenin kaderini değiştirecek bir saldırı, yıllar boyunca inşa edilen dengeyi yerle bir etmek üzeredir.
Seo Munju —uluslararası alanda saygı gören, keskin zekâsı ve stratejik becerileriyle tanınan bir diplomat, aynı zamanda eski ABD Büyükelçisi.
Sanho —kimsenin gerçek yüzünü bilmediği, sırlarla çevrili bir uluslararası özel ajan.
Farklı geçmişlerden gelen bu iki güçlü karakter, zamanla birbirlerine güvenmeyi öğrenerek, saldırının ardındaki komplonun merkezine inmeye çalışır. Ancak bulacakları gerçek, yalnızca ulusal güvenliği değil, aynı zamanda kendi hayatlarını da tehdit edecektir.
Bir gece… şüpheli bir kaza… Ve her şeyini kaybeden genç bir kadın.
Qiao Yan, anne babasının ölümünün sıradan bir kaza olmadığını bilir. Gerçeği öğrenmek için tek bir yolu vardır: onu ailesinden koparan o karanlığın kaynağına, yani Gu ailesinin görkemli ama tehlikeli dünyasına sızmak.
Qiao Yan’ın en büyük şüphesi, soğuk bakışları ve gizemli tavırlarıyla çevresine duvarlar ören Gu Jingyuan’a yönelir. Unvan gereği onun “küçük amcası”dır ama kan bağından çok sırlarla bağlıdır. Yanıtları ararken, kendini hiç ummadığı bir şekilde Jingyuan’la aynı safta bulur.
Birlikte, Gu ailesinin gömdüğü karanlık geçmişi ortaya çıkarırken yalnızca adalet için değil, kendi özgür gelecekleri için de savaşmak zorunda kalırlar.
Beş yıl önce yollarını ayırdılar…
Huo Ling, gururu ve dürüstlüğüyle tanınan güçlü bir patrondur. Kalbi saf olsa da duygularını ifade etmede zorluk çeker.
Bai Luoan ise aklıyla hareket eden, dışarıdan soğuk ve ulaşılmaz görünen bir iş kadınıdır.
Birbirlerini sevseler de, aynı çatı altında kalmayı başaramamış ve ayrılığı seçmişlerdir. Fakat kader, onları beş yıl sonra yeniden karşı karşıya getirir.
Geçmişin kırgınlıkları ile bugünün değişen hayatları arasında, aşkları için ikinci bir şans mümkün olacak mıdır? Yoksa gurur ve soğukluk onları bir kez daha ayıracak mıdır?
Saray duvarlarının ardında yalnızca ihtişam değil, kan ve ihanet de saklıdır.
Asilzade bir kadın olan Su Leyu, kaderin oyunu sonucu tahtı zorla ele geçiren Prens Yin Changyan ile evlenmek zorunda kalır. Bu evlilik, Leyu’yu hem güç mücadelelerinin hem de ölümcül entrikaların tam ortasına sürükler.
Ancak Su Leyu’nun kalbinde tek bir ideal vardır: eşitlik. Halkın sesi olmayı seçen Leyu, sarayda gizlenen karanlık sırları çözmeye başladığında, darbeyle tahta çıkan Changyan’ın sandığından farklı biri olduğunu keşfeder.
Zamanla birbirine güvenmeyi öğrenen ikili, yalnızca aşklarını değil, krallığın geleceğini de yeniden inşa etmek için yan yana durur. Eski rejimi yıkmak, yeni bir düzen kurmak ve halkı özgürleştirmek için birlikte savaşacaklardır.