2019 yılında büyük bir şehir hastanesinin yakınında meydana gelen korkunç bir patlama, sadece fiziksel bir yıkım değil, aynı zamanda geçmişin karanlık kapılarını da yeniden aralar.
Patlamayla birlikte başlayan soruşturmada, ardında yalnızca bir sabotaj değil; yıllar boyunca işlenmiş, ustaca gizlenmiş bir dizi seri cinayet olduğu ortaya çıkar.
Ancak bu olay araştırıldıkça, tüyler ürpertici bir benzerlik gün yüzüne çıkar: 1984 yılında yaşanan ve kamuoyunda “Chimera Olayı” olarak bilinen esrarengiz cinayet serisi.
Yöntem, mesajlar ve kurban profilleri neredeyse aynıdır.
Zaman değişmiş olsa da, kötülüğün izi aynıdır.
İki dönem arasında köprü kurmak için özel bir soruşturma ekibi oluşturulur.
Ekipte yer alan genç bir kriminal profilleyici, deneyimli bir dedektif ve geçmişte Chimera Olayı’na tanıklık etmiş bir adli patolog; hem bugünü anlamaya hem de geçmişte gözden kaçan sırları açığa çıkarmaya çalışır.
Geçmişin hayaletleriyle yüzleşen bu ekip, sadece faili değil, aynı zamanda zaman içinde gömülü kalmış kişisel trajedileri, toplumsal suskunlukları ve adaletin zamanla nasıl erozyona uğradığını da keşfedecektir.
Çünkü bazı cinayetler yalnızca bir katilin işi değil; zamanın, sistemin ve sessizliğin ortak eseridir.
Saengtai, gereksiz konuşmalardan ve özellikle yabancılarla iletişim kurmaktan hoşlanmayan içine kapanık bir gençtir.
Kalabalıklar arasında sessizliği tercih eder, yalnızlığı ise bir kaçış değil, bir konfor alanı olarak görür.
Ancak onun sessizliğinin ardında fiziksel bir neden de vardır: yağmur yağdığında işitme kaybı yaşamasına neden olan sinirsel bir rahatsızlık.
Gökten damlalar düşmeye başladığında dünya onun için sessizliğe gömülür.
Fakat kader, Saengtai’ye tuhaf bir istisna sunar.
Yağmur her damladığında her sesi kaybetmesine rağmen, tek bir sesi net bir şekilde duymaya devam eder — kim olduğunu bilmediği, ama sesini tanıdığı o bir kişinin sesi.
Ne kadar mantıksız görünse de bu gizemli ses, yağmurlu günlerde onun tek bağlantısı olur dış dünyaya. Belki bir teselli, belki bir umut, belki de kaderin ona uzattığı görünmez bir eldir.
Saengtai, artık sadece nedenini değil, bu sesin sahibini de öğrenmek istemektedir.
Sessizliğin içindeki bu tek ses, onun kalbini uyandıracak mı? Yoksa bu da yalnızca geçici bir tesadüf mü olacak?
A lifetime-transcending friendship between Zhao Yunlan and Shen Wei is formed when they are tasked with upholding peace between deities and mortals in a world beyond scientific understanding,
Ken, sevgilisi Din'in gözlerinin önünde, Tayland'ın Uttaradit ormanlarının derinliklerinde vurularak öldürüldüğü bir olaydan sağ kurtulmayı başarmıştır.
Bu travmatik olayın ardından Tayland'dan kaçarak Singapur’a gider ve orada bir Çin restoranında iki yıl boyunca yardımcı şef olarak çalışır.
Ancak Ken’in zihni, o karanlık gecenin anılarıyla sıkışıp kalmıştır.
Din’in hâlâ hayatta olabileceğine dair içinde taşıdığı küçük bir umutla yaşar. Bu umut, onu hayata bağlayan tek şey haline gelir.
Ken, yaşadığı travma yüzünden içine kapanır ve Tayland'daki kimseyle iletişim kurmaz.
İçten içe bir gün geri dönüp Din’in intikamını almak için planlar yapar.
Ancak bu hayalleri, en yakın arkadaşı Phayu ve Din’in ağabeyi Hin’in ona ulaşıp Din’in cesedinin bulunduğunu ve ailesinin Uttaradit’te cenaze düzenleyeceğini söylemesiyle yıkılır.
Ken, ne kadar çaresizce Din’i son bir kez görmek istese de cenazeye gitmeyi reddeder. Acısıyla yüzleşmeye henüz hazır değildir.
Aynı gece, Ken kimliği belirsiz bir saldırganın hedefi olur. Tam öldürülmek üzereyken, siyahlar giymiş gizemli bir adam tarafından son anda kurtarılır.
Bir klinikte gözlerini açan Ken, hayatını kurtaran bu esrarengiz adamın kim olduğunu öğrenmeye kararlıdır.
Bu olay, onun için sadece bir kurtuluş değil, aynı zamanda karanlık geçmişiyle yüzleşmeye giden yolun da başlangıcı olacaktır.
Bir sınıf öğretmeni, gizemli bir şekilde ölen bir öğrencisinin intikamını almak için 29 öğrencisini rehin alır.
Bu dehşet dolu olay, hayatlara mal olurken, derin bir kederin ve insan ruhunun en karanlık yönlerinin ortaya çıkmasına neden olur.
Sıradan bir okul gününün, kanla yazılmış bir derse dönüşeceğini kimse tahmin etmemiştir.
Öğretmenin bu akıl almaz kararı, yalnızca bir öfke patlaması değil; aynı zamanda yıllar boyunca birikmiş acıların, cevapsız soruların ve adalet arayışının korkunç bir yansımasıdır.
Sınıfta kilitli kalan 29 genç, sadece hayatta kalmak için değil; aynı zamanda kendileriyle, sırlarıyla ve yaptıklarıyla yüzleşmek zorunda kalır.
Bu “kanlı ders”, her bir öğrencinin içindeki çıplak insan doğasını açığa çıkarır: korku, suçluluk, inkâr, pişmanlık ve bazen de saf kötülük…
Kim suçsuz, kim gerçekten masum? Ölümün kıyısındaki bu hesaplaşma, sadece bir öğretmenin değil, tüm bir sınıfın geçmişle yüzleştiği bir adalet sahnesine dönüşür.
"Bu hikâye, insan psikolojisinin sınırlarını zorlayan bir gerilim; suç, ceza ve vicdan üzerine çarpıcı bir anlatıdır.
Herkesin sakladığı bir şey vardır. Ve bazen, gerçekleri ortaya çıkarmanın bedeli, kanla ödenir."
Bir zamanlar aynı sıraları paylaşan iki çocuk, okul yıllarında ağır zorbalıklara maruz kalır.
Sessiz çığlıklarla geçen bu karanlık dönem, ikisinin de hayatında derin yaralar açar.
Ancak zamanla yolları farklı yönlere savrulur.
Biri, yaşadığı acıları içinde büyütür, bastıramadığı öfke ve adalet arzusuyla beslenir.
Yıllar sonra o çocuk, geçmişin hesabını kendi yöntemleriyle sormaya karar verir ve karanlık bir yola girerek intikam uğruna birer birer kurbanlarını seçen bir seri katile dönüşür.
Diğeri ise acısını başka bir yöne kanalize eder. Yaşadıklarını geride bırakmaya, yeniden tutunmaya çalışır.
Kendini insanlara yardım etmeye adar ve sonunda bir polis dedektifi olur.
Suçla mücadele ederek adaletin içinde yer almak, onun hayatta kalma şeklidir.
Ancak kader, onları yeniden karşı karşıya getirir.
Şehirde art arda yaşanan esrarengiz cinayetler, dedektifi eski yaralarının izini süreceği bir avın içine çeker.
Her ipucu, onu geçmişe götürür; her kurban, tanıdık bir anının kapısını aralar.
Zamanla, seri katilin kimliği belirginleşmeye başladıkça, dedektif dehşet verici gerçekle yüzleşir: Katil, en yakın dostudur.
Artık bu yalnızca bir cinayet soruşturması değil, iç içe geçmiş travmaların, vicdanın ve dostluğun acımasız bir sınavıdır.
Dedektif, adalet ile sadakat arasında seçim yapmak zorundadır.
Peki, hangisi daha ağır basar: yasalar mı, yoksa çocuklukta birlikte parçalanan kalplerin sessiz bağı mı?
Neo-Medeniyet'in 253. yılında, Kaptan Luo Weizhao ve Pei Su, toplumun tartışmalı kesimi olan “Apath”larla bağlantılı bir dizi suçu araştırırken, ahlak, özgür irade ve umudun gücü hakkındaki yerleşik inançları sarsan derin bir komployu açığa çıkarırlar.
Geleceğin yüksek teknolojili şehirlerinde geçen bu hikâyede, insanlık uzun süredir barış ve düzen içinde yaşamaktadır.
Ancak bu düzenin görünmeyen yüzünde, duyguları hissedemeyen ve toplumdan dışlanan bir grup olan “Apath”lar bulunmaktadır.
Bu bireylerin, duygusal tepkiler verememeleri onları hem birer tehdit hem de birer gizem haline getirmiştir.
Kaptan Luo Weizhao, deneyimli bir güvenlik görevlisi olarak soğukkanlılığı ve adalet anlayışıyla tanınır.
Genç ve zeki ortağı Pei Su ise hem olaylara farklı bakış açıları getirmesi hem de geçmişine dair sırlarla öne çıkar.
İkili, başlangıçta sıradan görünen birkaç cinayet vakasını incelerken, suçların Apath’larla olan bağlantısını fark eder.
Bu ipuçları onları, sadece bireyleri değil, tüm toplumu etkileyebilecek büyük bir komplonun içine sürükler.
Araştırmaları ilerledikçe, Luo ve Pei toplumun inşa ettiği değerlerin sorgulanması gereken karanlık yönleriyle yüzleşir.
Apath’lar gerçekten tehlikeli midir, yoksa sadece anlaşılmamış bireyler midir? Özgür irade nedir ve toplumun iyiliği adına nelerden vazgeçmek gerekir?
Bu sürükleyici anlatı, yalnızca bir suç soruşturması değil; aynı zamanda insan olmanın, hissetmenin ve umut etmenin ne anlama geldiğine dair felsefi bir yolculuktur.
Dizi, sıradan ve silik bir hayat süren Yook Dong-Sik’in (Yoon Si-Yoon) bir cinayete tanık olmasıyla başlayan, gizem ve gerilim dolu hikâyesini konu alıyor.
Olay gecesi, tesadüfen bir katilin günlüğünü ele geçiren Dong-Sik, cinayet mahallinden kaçmaya çalışırken talihsiz bir kaza geçirir ve hafızasını kaybeder.
Hafıza kaybı, onun geçmişine ve kimliğine dair tüm bilgileri silerken, elinde tuttuğu tek ipucu, katilin günlüğüdür.
Günlükte yazan kan dondurucu detayları okudukça, Dong-Sik kendisini bir seri katil olduğuna inandırır.
Gerçek kimliğini bilmeden, geçmişinin peşine düşerken, hem kendisiyle hem de çevresindekilerle büyük bir psikolojik mücadeleye girişir.
Dizide, hafıza kaybının getirdiği bilinmezlik ve gerilim ustaca işlenirken, karakterin iç dünyasındaki karmaşa izleyiciyi derinlemesine etkiliyor.
Peki, Yook Dong-Sik gerçekten kim? Hafızasını geri kazandığında nasıl bir gerçekle yüzleşecek? İşlediğini sandığı suçlar, aslında bir başkasına mı ait?
Bu sürükleyici yapım, hafıza kaybı, kimlik karmaşası ve psikolojik gerilim unsurlarını başarılı bir şekilde harmanlayarak izleyicilere soluksuz bir deneyim sunuyor.