Görünürde hiçbir ortak noktaları yoktur…
Biri; katı değerlerle büyütülmüş, disiplinli, kurallara sıkı sıkıya bağlı bir lise öğretmeni.
Diğeri; gece kulüplerinde çalışan, okuma yazma bilmeyen ama içi sevgiyle dolu, hayattan sessizce dışlanmış bir adam.
Tesadüfen kesişen yolları, gizli derslerle bir dostluğa, ardından da sınırları zorlayan bir aşka dönüşür. Kelimeler, yalnızca öğrenmek için değil, kalpleri birbirine bağlamak için de kullanılır artık. Ancak dış dünya bu sıradışı bağı kabullenmeye hazır değildir.
Toplumun sert yargıları, kıskanç bakışlar ve geçmişin ağır yükleri, bu iki ruhun arasına duvarlar örmeye çalışır.
Ama sevgi, bazen en beklenmedik yerlerde filizlenir…
Ve en sessiz bağlar, en derin izleri bırakır.
Rüyalarını müziğe adamış genç bir baterist, kariyerinin henüz başındayken beklenmedik bir şekilde grubundan ayrılmak zorunda kalır. Hayalleri yıkılmış, özgüveni sarsılmışken karşısına çıkan bir fırsat, her şeyi değiştirmek üzeredir.
Müzik dünyasında adını duyurmuş, karizmatik ve dahiyane bir müzisyen, kurduğu yeni grup için tam da onun gibi biri aramaktadır. Bu beklenmedik teklif, genç bateristin hayatını tamamen değiştirir. Yeni arkadaşlıklar, zorluklar ve sahnede yeniden doğuşla dolu bu yolculuk, sadece müziği değil, kalpleri de titretecek.
Kayıpların umutla birleştiği, ritimlerin tutkuya dönüştüğü bu hikâyede, hayatın da tıpkı müzik gibi iniş çıkışlarla dolu olduğunu göreceksiniz.
Fa’nın sıradan lise hayatı, okulda birbiri ardına yaşanan tuhaf olaylarla altüst olur. Elektrikler sık sık kesilir, koridorlarda açıklanamayan sesler duyulur, bazı öğrenciler aniden kaybolur ya da garip davranmaya başlar. Herkesin göz ardı ettiği bu olaylar, Fa’nın dikkatinden kaçmaz.
Tam bu sırada okula yeni gelen gizemli öğretmen Ajin, sessiz tavırları ve karanlık bakışlarıyla dikkat çekmeye başlar. Fa, zamanla yaşanan tüm garipliklerin Ajin’in gelişiyle başladığını fark eder. Peki, Ajin gerçekten bu olayların merkezinde mi? Yoksa daha büyük ve karanlık bir sır mı saklanıyor?
Fa, okulun sır perdelerini aralarken kendi geçmişiyle ve içindeki karanlıkla yüzleşmek zorunda kalacaktır.
Han Li, yoksul bir dağ köyünde sıradan bir hayat süren, gösterişsiz bir gençtir. Ne büyük hayalleri vardır ne de özel bir yeteneği... Ancak kader, bir gün onun karşısına küçük bir dövüş sanatları tarikatına katılma fırsatını çıkarır. Tarikata kabul edilmesi onun için bir dönüm noktası olur.
Başlangıçta ortalama seviyedeki yetenekleri nedeniyle göz ardı edilen Han Li, zamanla azmin, zekânın ve sabrın en büyük güç olduğunu herkese gösterir. Kendi yolunu çizmekte kararlı olan bu genç, dikkatle attığı her adımda planlı hareket ederek kendini yavaş yavaş geliştirir.
Yıllar süren sıkı çalışma, fedakârlık ve tehlikeli mücadelelerin ardından Han Li, ölümsüzlüğün kapılarını aralar. Onun hikâyesi, yetenekten çok kararlılığın ve inancın bir insanı nasıl zirveye taşıyabileceğinin çarpıcı bir örneğidir.
Bir zamanların gözde ragbi yıldızı Yiğit Demir, şike skandalına karıştığı gerekçesiyle profesyonel kariyerini utanç içinde bırakmak zorunda kalır. Medya ve hayranları tarafından dışlanan Yiğit, yıllar sonra sessizce memleketine döner. Hayatında yeni bir sayfa açmak isterken, eski lisesinin ragbi takımının artık dağılma noktasına geldiğini öğrenir.
Okul yönetiminin ısrarı üzerine, geçmişiyle yüzleşmeyi göze alarak antrenörlük teklifini kabul eder. Ancak Yiğit’in dönüşü, sadece sahaya değil, kalbine de bir yolculuktur. Çünkü takımın rehber öğretmeni, aynı zamanda eski sevgilisi Selin, onun geçmişte bıraktığı yaralardan hâlâ kurtulamamıştır.
Takımın genç ve kararlı kaptanı Kerem, yetenekli olmasına rağmen liderlik vasıflarını tam olarak gösterememektedir. Yiğit, hem takımı bir araya getirmeye hem de Kerem’in içindeki gücü ortaya çıkarmaya çalışırken, kendi kırık yönlerini de onarmaya başlar.
Antrenmanlar boyunca takım, yalnızca spor yapmayı değil; birlik olmayı, güvenmeyi ve hayallerine yeniden inanmayı öğrenir. Şehirlerarası turnuva yaklaşırken, Yiğit’in geçmişi ve bugünü çarpışır. Hem takım hem de kendisi için asıl maç, final değil; affedilmek ve yeniden kabul edilmek olacaktır.
Güney Kore, yıllardır katı silah yasaları sayesinde sokaklarında ateşli silahların neredeyse hiç bulunmadığı, güvenli bir ülke olarak bilinir. Ancak bu huzur, yeraltı dünyasında yaşanan büyük bir değişimle tehdit altına girer. Kaçak yollarla ülkeye sokulan yasa dışı silahlar, kısa sürede organize suç örgütlerinin eline geçmeye başlar. Polis, alışık olmadığı bir şiddet dalgasıyla karşı karşıya kalır.
Dedektif Jang Tae-hun, kurallara bağlı, inatçı ve adalet duygusu yüksek bir polistir. Ülkeyi saran bu yeni tehdit karşısında görevlendirilir. Her iz onu aynı isme götürmektedir: Yoo Ji-won, zeki, kurnaz ve uluslararası bağlantıları olan bir silah kaçakçısı. Yoo, yalnızca para için değil, aynı zamanda sistemin yozlaşmış yapısına meydan okumak için de hareket etmektedir.
Jang ve Yoo'nun yolları kesiştiğinde, aralarında yalnızca bir kovalamaca değil, aynı zamanda ideolojik bir savaş da başlar. Jang için bu bir görevdir. Yoo içinse bir oyun ve intikamdır. Ama zamanla, ikisi de birbirlerinin düşündüğünden çok daha karmaşık olduklarını fark eder.
Zekâsıyla tanınan, ancak bir dolandırıcılık davasıyla hapse giren Ece Demiral, on yıl aradan sonra özgürlüğüne kavuşur. Geçmişteki suçuna dair kamuoyunda büyük yankı uyandıran bu kadın, dışarı çıktığında hâlâ cevaplanmamış sorular ve kapanmamış hesaplarla yüzleşmek zorundadır.
Ece, çıkmasının hemen ardından yolları tesadüfen Avukat Cem Aksoy ile kesişir. Cem, genç, idealist ve empati yeteneği yüksek bir avukattır. Ece'nin hikâyesine kulak verdiğinde, onun yalnızca bir dolandırıcı olmadığını, aynı zamanda büyük bir adaletsizliğe kurban gitmiş olabileceğini fark eder.
Birbirine hiç benzemeyen bu iki insan, geçmişin karanlık sayfalarını birlikte aralamaya başlar. Ece, kendi zekâsı ve bağlantılarıyla, Cem ise yasaların sunduğu imkanlarla olayın derinliklerine indikçe, on yıl önceki dava ile ilgili büyük bir komployu gün yüzüne çıkarmaya başlarlar.
Ancak bu arayış, onları yalnızca gerçek suçluya değil, aynı zamanda kendi içlerindeki karanlıkla da yüzleştirecektir. Hem Ece'nin masumiyetini ispatlamaya çalışacaklar, hem de sistemin gölgesindeki kirli oyunları açığa çıkaracaklardır.
Senarist Tang Xin, yıllardır kendi menajeri Tang Yu’ya içten içe âşıktır. Ancak bu aşk tek taraflıdır—çünkü Tang Yu, onun en yakın arkadaşıyla ilgilenmektedir. Tang Xin, hislerini kimseye belli etmeden içine atar ve yalnızca uzaktan izlemekle yetinir.
Ancak bir gün, her şey değişir. En yakın arkadaşı, Tang Yu’ya nihayet duygularının karşılıklı olmadığını söyler. Bu açıklamadan cesaret alan Tang Xin, yıllardır sakladığı duygularını daha fazla bastıramaz ve nihayet Tang Yu’ya aşkını itiraf eder.
Ama sonuç, hayal kırıklığıdır.
Tang Yu, onun aşkını reddeder.
Yıkılan Tang Xin, geçmişi geride bırakmaya karar verir. Hem kalbini, hem de kariyerini yenilemek için şirketteki işinden istifa eder. Fakat bu karar, Tang Yu’yu beklenmedik şekilde etkiler. Onu kaybetmek istemeyen Tang Yu, Tang Xin’in gitmemesi için uğraşır.
Gao Feng, iş dünyasında efsane olmuş, ancak ani bir kararla ortadan kaybolarak emekliliğini ilan etmiş eski bir holding patronudur. Yıllar sonra, geçmişini gizleyerek mütevazı bir hayat sürmekte ve kargo teslimatçısı olarak çalışmaktadır.
Bir gün başarılı ama toplum baskısıyla evlilik yapmak zorunda kalan genç ve hırslı CEO Su Qingyan, ailesini ve şirket yönetimini yatıştırmak için sahte bir evlilik yapmaya karar verir. Bir tesadüf sonucu Gao Feng’i işe alır—onun yalnızca sessiz ve sıradan bir adam olduğunu düşünmektedir. Qingyan'ın amacı, şirketin büyük yatırımcısı olan ve hiç kimsenin yüzünü tanımadığı gizemli eski patronu Gao Feng gibi görünerek güven kazanmaktır.
Ama bilmediği şey, kendi sahte kocasının aslında aradığı gerçek Gao Feng olduğudur.
Başlangıçta bir sözleşmeye dayalı bu evlilik, zamanla karmaşık hâle gelir. Aralarındaki duygusal yakınlaşmalar, gerçeklerin gölgelerinde filizlenirken; ikisi de birbirlerinden sır saklamaktadır. Qingyan, sahte bir eşin arkasında gerçek aşkı bulmaya başlarken, Gao Feng de kendi kimliğini ne kadar saklayabileceğini sorgular.
Kariyerinde yaşadığı hayal kırıklıkları sonrası hayatına yeniden yön vermek isteyen Ye Meng, büyük şehirden uzaklaşarak çocukluğunun geçtiği sakin kasabaya geri döner. Gürültüden ve rekabetten uzak bu yeni başlangıçta huzur bulmayı umut etmektedir. Ancak beklemediği bir şeyle karşılaşır: Kasabanın gizemli, içine kapanık ve derin bakışlarıyla dikkat çeken bir sakini — Li Jinyu.
Li Jinyu’nun sessizliği, Ye Meng’i ilk başta şaşırtır; ama onun suskunluğunun ardında sakladığı duygular, geçmiş acılar ve iyileşmeyen yaralar kısa sürede Ye Meng’in ilgisini çeker. İkisi de kırgındır hayata, fakat zamanla birbirlerinin sessizliğinde huzur ve anlayış bulurlar.
Kasabanın sakin günlerinde, ortak yürüyüşlerde ve küçük tesadüflerde filizlenen bağları, onları hem geçmişleriyle yüzleşmeye hem de geleceğe umutla bakmaya iter. Bu sade ama derin yolculuk, onları birbirlerine hiç beklemedikleri bir şekilde yaklaştırır: iyileşmek için sevmek, sevmek için güvenmek gerekir.